Sıcak havaya rağmen mecburen binilen bir toplu taşıma aracında kucağındaki bebek ve elindeki kalemlerle yolcular arasında gezen kadın "Bu kalemlerden alarak bebeğimin ihtiyaçlarını karşılamamda bana destek olabilirsiniz." diyor.
Yolculardan yalnızca biri aklına bir şey gelerek cebinden bir para çıkarıp kadından bir kalem alıyor. "Acındırmadı." diyor içinden, "Hatta çok da içten söyledi."
Kalem satarak bebeğinin ihtiyaçlarını temin etmeye çalışan kadının yaşlarında sayılabilecek bir başka kadınsa bir markette limonların fiyatına bakıp yanındakine "90 mı o?" diye soruyor. Yanındaki, onun şaşırmasına şaşırarak "Alacağın bir-iki tane." yanıtını veriyor.
Tüm bunlara şahit olan adamsa kendi kendine düşünüyor: "Ne değişiyor ki sanki? Her şey aynı! Peki yaşamak neden bu kadar zorlaştı?"
* * *
Bir buçuk hafta önce İzmir’de iki vatandaşımızın yağmur suları birikintisinden geçerken kaçak elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetmesi, acı olayları ıskalamayanlara mayıs ayında Adıyaman’da 11 yaşındaki bir çocuğumuzun yine benzer bir şekilde can vermesini hatırlattı.
Talihsiz çocuğun ailesinden başka kimsenin hatırlamadığı olay gibi İzmir’de can veren 2 vatandaş da yarın unutulmayacak mıydı? Bu millet neleri unutmamıştı ki?
İktidar, suçu belediyeye, belediye ise topu özel elektrik kurumuna atıyor, kurum da belediyeyi işaret ediyordu. 29 kişinin gözaltına alındığı olayda bilirkişi ön raporu ise hem belediyenin hem de özel elektrik kurumunun ihmaline dikkat çekiyordu.
* * *
Sıcaklıkların rekor kırdığı günlerde kent insanları klimalarına yüklenirken mevsimlik tarım işçileri de aynı sıcaklıkların altında alın teri döküyordu. İşte 15’indeki Esmanur ve 16’sındaki Elif de bu işi yaparken Bursa’da bindikleri traktör römorkunun devrilmesi sonrasında can verdiler.
Bu kazadan sonra tarım işçileri arasında ne aynı yaştaki çocukların sayısı ne de bu iki kardeş gibi nice insanımızın Şanlıurfa’dan Bursa’ya çalışmaya gelme nedenleri; televizyonlarda ellerinde sopalarla ağızlarından köpükler saçarak konuşan profesör, doktor, gazeteci, siyaset bilimci, güvenlik uzmanı, genel yayın yönetmeni ve iletişim danışmanı gibi ünvanları taşıyanlarca konu edilmeyecekti.
* * *
"Neyi nerede yitirdik, kaybettiğimiz ne, aslında neye ihtiyacımız var?" gibi sorularla kendini ve hayatı sorgulayanlara hem istemedikleri şeylere tanık olma kederi yaşatılırken hem de onca uğraşılarla her şeyi düzeltmeye çalışırken şairin dediği gibi "her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği" şeylerin sayısını artırma suçu yükleniyordu.
Ne yapmalı, ne etmeli bir çıkış yolu bulabilmeli. Yoksa bunun adı yaşamaktan ziyade zorlamak oluverir de bunun da yükü az değildir hani!
* * *
Edip Cansever’den:
Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.