Bir akşam vakti büyükşehirlerimizin birindeki parkta bisikletli bir çocuk bankın üzerine uzanıyor. Bisikletini yere bırakıp başına kapüşonunu çekerek bankın üzerinde dinleniyor. Soğuk bir havada “Acaba bu çocuğun derdi ne?” demeden geçiyor yanından insanlar.
Onu gören bir yetişkin, “Şöyle bir bisikletim olsa da ben de kendimi bir bankın üzerine atsam. Çocuk olsam hiç derdim olmazdı.” diyor. Bu yetişkin de kimselerin umurunda olmuyor.
İnsanlar yürüyor. Kimi, hedeflediği adım sayısına ulaşmaya çalışıyor, kimi, arayışını ya da arayıp da bulamadıklarını düşünüyor. Acaba düşünüyor mu?
* * *
Yazdıklarını kitap olarak bastırıp okurlara ulaşmak isteyen ünsüz bir yazar, yayınevi araştırırken istenilen parayı hesaplıyor. “Okurlar, ünlü yazarları okumaktan fırsat bulup da bizi de yazar yerine koyar mı sanki?” diye düşünürken artık elinin kolay kolay yazmaya gitmeyeceğinden endişeleniyor.
Hayatının baharında bir genç, badanasız duvarları olan küçük bir otel odasında elindeki kalemle anlaşılmak istercesine yazıyor: Pişman değilim, böyle olmasını istemezdim.
* * *
Kimin, neyi istediği tam belli değilken dünyanın bir bölümünü sürekli kan içinde tutmak isteyenler hedefinden milim şaşmıyor. Hesaplarına göre ölüm yağdırıyor, yine hesaplarına göre “ateşkes, barış” sözlerini ortaya atıyor. Yağdırılan ölümlerse ajanslara sadece sayı olarak düşüyor!
* * *
Parktaki bankın üzerine uzanan çocuk, en yakınlarından beklediği sevgiyi görememişti belki de. Ona bakıp “Keşke onun yerinde olsaydım.” diyen adam da hayatı boyunca aradığını bulamamış ama aramaktan da yorulmuştu, kim bilir?
İyi de kitap bastırmak isteyen ünsüz yazarın suçu neydi? Artık yazmaktan vaz mı geçecekti? Hadi onun sorunu çözüldü diyelim, elindeki kalemle “Pişman değilim, böyle olmasını istemezdim.” diye yazan kötü bir otelin odasındaki genç canından niye geçiyor?
* * *
Çocuk bankın üzerinden kalkıp bisikletine binerek hızla oradan uzaklaştı. Ona bakıp imrenen adam hâlâ yürüyor. Ünsüz yazar, bir gün istediği okura ulaşacağı temennisiyle kitabını yayımlatmaktan vazgeçmeyeceğini kendine söylüyor şimdi. Otel odasında intihar mektubu yazan gencinse kapısı vuruldu, karşısında resepsiyon görevlisi duruyor. Ne dese beğenirsiniz?
“3 aylık oda borcunu ödemeden şuradan şuraya gidemezsin, haberin olsun! Cenaze işlemlerinde zorluk çıkarır, cesedine gasilhanede ipotek koydurturum ona göre!”
“Böyle olmasını istemezdim.” diye yazan genç, gerçekten bu ihtimali düşünmemişti. Canına kıymaktan vazgeçip intihar mektubunu karaladıktan sonra şöyle yazdı:
Ecel, kapımı çalmadan ben ona gitmek istedim. Kapıyı resepsiyon görevlisi açtı. Kısaca dediği şu: Ödemediğin borçların seni bağlayacak hayata!
* * *
Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan:
Söyle sevda içinde türkümüzü,
Aç bembeyaz bir yelken
Neden herkes güzel olmaz,
Yaşamak bu kadar güzelken?
İnsan, dallarla, bulutlarla bir,
Aynı mavilikten geçmiştir.
İnsan nasıl ölebilir,
Yaşamak bu kadar güzelken?