Uzun süredir bir yazıya girişmeyen yazı işçisi, son yazdığından bu yana dünyada pek de iyi bir şey olmadığını gördüğünde elbette üzülecektir.
Hem artık kimsenin kısa bir yazıyı bile okuyacak kadar vakti bulunmuyor. Medya denen mecra da artık bir "tık" avcılığına döndüğüne göre herkes, karşısına çıkacak kötü haberlere önceden hazırlıklı bulunuyor.
* * *
Buradaki son yazımda dünya gündeminde Ukrayna savaşı öne çıkıyordu. Ne binlerce canımıza mal olan Kahramanmaraş depremi yaşanmış ne de Gazze’de İsrail katliamı bu seviyeye varmıştı.
Yazı insanı, çağına tanık olurken eylemiyle de bir şey değiştirememenin kahrını hep yanında taşır. İçeride birbirini olmadık şeyler için yemeye hazır bir kitle de onun keder yükünü artırır.
Başrolde insanın olduğu bu film, her sahnede kargaşa ihtimaliyle ilerlerken bir kesim de SON yazısını görmenin artık daha hayırlı olacağını düşünür.
Şimdi bir 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü daha devletlerin aptal politikaları için yiten binlerce canın gölgesinde karşılarken kendini her şeye alıştırıp boş vermiş insanı da şaşkınlıkla seyrediyoruz. Zaten bu gün de bir savaşın ertesinde ilan edilmemiş miydi?
Eline sopa alıp TV ekranlarında savaş bölgesindeki durumu "engin" bilgileriyle anlatan emekli asker ve "duayen" gazetecilerse vahşetin normalleştirildiği yüzyılın hafifletici sebebi gibiler.
* * *
Gündemden uzak durabilenler elini toprağa değdirip "aslım budur" diyerek onunla uğraşabildiğindeyse belki bir çıkış yolu bulabileceklerdir.
Şehirlerin insan öğüten günleri içinde geçim derdiyle her gün kendini yiyip bitirmek zorunda olanlarsa 30’lu yaşların sonundan itibaren kronik rahatsızlıklarla tanışabilir. O zamana kadar da karanlık sabahlara uyandığında "Kışın neden hâlâ yaz saatinde kalmaya devam ediyoruz?" diye sorarsa da gün aydınlanınca bunu unutup bir sonraki gün hatırlaması makul karşılanacaktır!
* * *
Yine de bu kadar karamsar olmamak gerek. Hala bir yerlerde ağlayan-gülen çocuklar var, umut ve gayretle defterlerine bir şeyler çiziktiren yarının güllerine daha iyi bir ülke ve dünya için değil mi zaten bunca şeye katlanmamız. Ha gayret, elbette insanlığın üzerine kapanan umtsuzluk kapıları da yıkılır bir gün. İşte o zaman geriye alınmayan saate tekrar bir ayar yapılır!
Yaşar Kemal’den bir şiirle:
Elbet bir gün, bütün çiçekler beyaz açar
Hür ve mes'ut bir şarkı halinde
Penceremizden uzanır nur.
İstediğimiz şekilde doğar gün,
Dilediğimiz gibi yağar yağmur.
(...)
Elbet bir gün, bizim de sevgilim
Köyümüzde beyaz badanalı, bir evimiz olur.