Güneşin doğuşundan batışına kadar dünya üzerinde pek çok olay yaşanır da bu olayların içinde bulunanlarla onları izleyenlerin arasındaki bitmeyen döngüye hayat denir.
Kimileri kabule yanaşmasa da insana bir sorumluluk verilmiştir. Hayatı; yemek, içmek ve benzer ihtiyaçların peşinde gezmekten ibaret sayanlar da büyük bir ciddiyetle yaşamaya çalışanlar da er geç bir gün ömürlerini tamamlayıp bir mezar taşına konu olacaklardır.
İnsanın, hayat karşısındaki acizliğini düşününce “Nedir o zaman bunca kavga?” demek işten bile değildir. Bu düşüncelerle bunalan biri eğer Türkiye’deyse değerli büyüklerimizin yanıp tutuşan fiyat etiketleri için açıkladıkları KA-DE-VE indiriminden biraz teselli bularak efkârını dağıtabilecektir. Hele bir de bu indirimin su faturalarına da yansımasından haber alınca hepten keder filan gidecek, hayatın sırrını bulmuş gibi sevinecektir!
* * *
İnsan, coğrafya fark etmeden benzer durumlarla karşılaşsa da hayata bakışı her yerde aynı olmayabiliyor. Misal tatil gününde çocuğunun bisikletinin lastiğini tamir eden bir baba, görenlerden nasıl takdir toplarsa aynı babanın bir iş gününde aynı hareketi yapması, “işsiz, güçsüz adam bu saatte çocuk bakıyor” dedirtebilir bu takdirli bakışlara!
Başkalarının ne söylediğine aldırış edilirse oğluyla birlikte yolculuk ederken eşeğini sırtlamak zorunda kalan Nasrettin Hoca’nın durumuna düşme tehlikesi de ortaya çıkabilir tabii!
* * *
Bir de soruları var insanlığın: “Rusya, Ukrayna’yı işgal eder mi, Türkiye’deki enflasyon düşer mi, seçim anketleri tutar mı, bir araya gelen partiler hep bir arada durur mu, akaryakıta bir zam daha gelir mi?”
Soruların cevaplarıysa yaşayarak görülecek ve yine başka sorular sorulmaya devam edecek. Bu telaş sonucunda nereye varılacak, işte bu sorunun cevabıysa kolay kolay verilemez!
Kitap, film ve tiyatroyla bir çıkış yolu bulmaya çalışmak da dünyayı boşlayıp dervişlik hırkasını giyerek tahammülünü artırmak da seçenekler arasında bulunur.
* * *
Ülkedeki ve dünyadaki gelişmelerden haberdar olmak, bir de yetmezmiş gibi bunların derdine düşmek, şimdiye kadar psikolojiyi bozmaktan öteye geçmedi.
TÜİK’in “Yaşam Memnuniyeti Araştırması”na göreyse 65 yaş ve üzerindeki büyüklerimizle herhangi bir okul bitirmeyenler Türkiye’de en mutlu olanları oluşturmuş. Mutsuz olanlarsa 18-24 yaş grubunda yer alıyor.
Bunca akıllı telefon kullanımı, sosyal medya gezintisi mutluluk için yeterli olmuyor. Hele bir de üniversite sınavına hazırlanan gençlerimizin test kitaplarının pahalı oluşuna ettiği isyanı görünce üzülmemek elde değil.
“Ekonomide kurtuluş savaşı veriyoruz.” anladık da bu savaşı yöneten değerli paşalarımıza, daha önce kâğıt fabrikalarımızı elden çıkararak kâğıt ve selülozda neden ülkemizi dışa bağımlı hâle getirdiklerini sormayalım mı?
Peki, peki sustum. “Birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyacımız olan şu günlerde” diye başlanmasın boşuna! İhtiyacın farkındayım!
“Geççek” mi?
“Megastar”ımız Tarkan yeni şarkısıyla gündemi sallarken necip milletimiz şarkının klibi ve sözleri üzerinden yine ikiye ayrıldı. Muhaliflerimiz, Tarkan’a “halk kahramanı” misyonu yüklerken iktidar mensuplarımızdan “trolleşmiş şarkıcı” ifadesi geldi.
Şarkıda geçen “Hadi yeter artık, fena bunaldık / Düş babam, artık düş yakamızdan” sözlerine hangi anlamı yüklerseniz uygun da düşmüyor değil hani!
Yıllar önce rahmetli Savaş Ay’ın mikrofon uzatarak soru sorduğu Tarkan “Valla benim çişim var, onu söylemek istiyorum.” diyerek kamuoyunu derinden sarsmıştı! Elbette erken yaşta ünlü olmanın ağırlığı kolay değildi.
“Geççek” şarkısının sözleri de klibi de oldukça iyi düşünülmüş bir çalışmanın ürünü. Dile dolanan nakaratı ve hareketli altyapısıyla üzerinden enflasyon silindirinin geçtiği milletimize bir nevi teselli olabilir.
Son yıllardaki sosyal medya paylaşımlarıyla toplumsal konulara hassasiyet gösteren Tarkan, reklamında oynadığı Trendyol’un kuryeleri yetersiz zam için eyleme gittiğinde bir yorumda bulunmamıştı nedense! Allah’tan işçilerle firma arasındaki sorun, şarkısında olduğu gibi çabucak “geç”miş ve orta yol bulunmuştu.
İnşallah Migros Depo’da hak talebinde bulunduğu için işinden edilen 257 işçimiz de mücadelelerinde başarılı olurlar da o da geçenler arasında yerini alır.
Hayat dedikleri
Tolstoy’un, yakalandığı amansız hastalık sonucu ölüme doğru yavaş yavaş ilerleyen bir yargıcı konu ettiği “İvan İlyiç’in Ölümü”nde geçen “Ya gerçekten de yaşamam gerektiği gibi yaşamadıysam, bilinçli seçtiğim yaşamım yanlışsa?..” sorusunu er geç herkes soracak gibi görünüyor.
İnsanlar, “Hayat düşünenler için komedi, hissedenler için trajedidir.” sözünü de yaşayarak yakından görüyor. Sahi görüyor mu?
İşte dünyanın rezil hâlleri de insanın bunu görmemesinde gizli galiba. Yoksa bunca kepazeliği, eseri hâline bu kadar kolay getiremezdi!
* * *
Ömer Hayyam’dan:
Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok;
Şu dünyanın sırrına ermişim az çok.
Derken aklım geldi başıma, bir de baktım:
Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok.