Köyleriyle birlikte 12-13 bin arası nüfusu olan bir Anadolu ilçesinde sonbaharı karşılayıp kışa doğru yol alanlar, büyükşehirlerde yaşayanlara göre bir şeyi, çok daha yakından hissederler.
Onu hissetmelerinden ötürü de zaman zaman eski defterleri açıp gençlik özlemi içinde artık bu dünyada olmayan yakınlarını düşünebilirler. İlçedeki belediye ilan hoparlörlerinden bazen günde iki ya da üç defa o hatırlatılır ve dinleyenlere sanki ayağınızı denk alın, der gibi gelir.
Sonbaharda ağaçlardan düşen yapraklar gazel olup kaldırımları süslediğinde fotoğraf sanatçıları bayram ederken bir Anadolu ilçesinde veya şehrinde yaşayanlar hâlâ onu düşünebilir. Çünkü belediye ilanında ismi geçen ve artık dünyasını değiştiren kişiyi nasıl bildiklerine dair bir soru hâlâ zihinlerini kurcalayabilir.
Bu düşünme hâli, çoğu zaman korkuyu beraberinde getirse de “Öleceğini bilerek yaşayan tek canlı insandır.” gerçeğini bir kere daha tescillemeye yarar sadece.
Mevsim değişmiştir, kış kapıdadır, “ekonomik göstergeler” ortadadır ve ödüllü şairler susmayı tercih etmiştir.
* * *
Ekim ayının yarısı da bitmişken Meteoroloji Müdürlüğü, yazdan kalan günlerin de sonuna gelindiğini ilan etmeye başlar. Sonbaharın değişken havası içinde yine de yazı düşünenler olur. Hele ki bunlar, yazımıza konu ettiğimiz küçük şehirlerin sakinleriyse bu düşünme daha da bir kaçınılmazdır.
Yazda neler kalmıştır mesela? En son yazın görülmüş sevilenler, şimdi bambaşka bir dünyada yaşayan ve artık mezar taşıyla hatırlanan yakınlar, küslükler, barışmalar ve bir türlü bitmeyen dünya telaşı… Bunların hepsi, geride kalan yazın muhasebesi içinde yerini alacaktır. Fakat bu hesabın içinden çıkılması için bir yaz daha gelmesi gerekecektir.
* * *
Sonbahardan kışa doğru ilerlerken akşamüstleri insanlar daha bir evlerine çekilmiş gibi görünür. Öte yandan salgının, zihinleri allak bullak ettiği bir ortamda sokağa çıkan maskeli-maskesiz herkes kendini biraz suçlu hissedebilecektir.
Az değil, resmi verilere göre 70 bine yakın ülke insanı, bu mendebur virüse kurban verilmiştir çünkü. Yakınını kaybedenler de bu amansız hastalığı atlatanlar da devlet verilerinin dışında bir şeyler düşünmektedir muhakkak. Ama artık yolcularını geri getirmeyecek sessiz gemi her gün yeni yolcuları da ekleyerek seferine devam etmektedir. Üstelik hiç rötar yapmama özelliğini korumaya da özen göstermektedir.
“Düzelicez İnşallah”
Aylar önce yapılmış bir sokak röportajında el arabasında kavun satan bir gencin “Düzelicez inşallah be!” diye umutlu cümlesinden sonra “Şu olaylar bir bitsin…” şartını ne kadar geride bıraktık bilmiyorum. Çünkü “şu olaylar” biterken başka olayları başlıyor sevgili ülkemin.
Yaklaşık 5 aylık bir aranın ardından bu köşede tekrar buluştuğumuzda ülkemizin de insanımızın da pek çok badire atlattığını yüreğimiz burkularak da olsa söylemeliyiz.
Yazın Akdeniz ve Ege bölgelerinde çıkan geniş çaplı orman yangınları, bunun üzerinden çok geçmeden başta Bozkurt ilçemiz olmak üzere Sinop ve Bartın’ı da etkileyen sel felaketinde nice canımız yitti. Selin götürdüğü yakınının mezarına bile hasret pek çok insanımız var.
Tarihi geride ama acısı yüreğimizde kalan felaketlerden sonra düzelmek kolay olmasa da röportajdaki gencin umuduyla “Düzelicez inşallah” diyerek gayrete devam ediyoruz.
* * *
Sonbaharın kışa doğru yol aldığı günleri küçük bir yerleşim yerinde ya da büyükşehirlerde yaşayanların neleri düşünüp düşünmediği konusunda pek çok şey söylenebilir. Ancak yine de insanı anlamak o kadar kolay değildir.
Bu mevsimde ağaçlardan kaldırım taşlarının üzerine dökülen yapraklar, “İşte siz de böyle döküleceksiniz!” mesajını insanlara sessizce verir. İnsansa bu hayat filminin başrolünde olduğunu unutarak ne düne ne de yarına aldırış etmeden bugünü de elinde ufalayıp gününü gün ettiğini sanabilir.
Zor da olsa artık iyi şeylerden bahsetmeli. Gündemin öne çıkanları buna izin vermeyebilir ancak her şeye karşın röportajdaki gencin umuduyla bir kez daha söylemeli: “Düzelicez inşallah. Şu olaylar bir bitsin!”
* * *
Özdemir Asaf’tan:
Çok küçük bir yalanı
Çok büyük bir orantıda
Dinlediniz mi..
(…)
Gelmeyecek bir gideni,
Olmayacak bir nedeni
Beklediniz mi..
(…)
Ortamsız bir yaşamda,
Yaşamsız bir ortamda
Harcandınız mı..