Mahir ODABAŞI

Müftü Bey'den köy imamına gelen sürpriz telefon

Mahir ODABAŞI

  • 570

Kırk sene önce Çorum İHL’den mezun olmuş ve çok geçmeden imam hatip olarak Gümüşhacıköy’ün bir köyüne tayin olmuştu. Manevi sorumluluğunun ezikliğiyle her ne kadar başka göreve geçebilmek için durmadan dua etse de mevcut görevini en iyi şekilde yapmaya çalışıyordu. Lise yıllarında hocaların dilinden düşürmediği ‘’Çocuklar sizin başınızda beyaz sarık var. En ufak bir leke bile fark edilir. Bu nedenle, buna dokunacak en küçük bir leke tüm camiayı rahatsız eder. Teşbihte hata olmasın ama bu okulun bahçesinden ot yiyen merkep bile emsallerinden farklı olmalı’’ türü duygusal tavsiyelerin ağırlığını omuzlarında hissediyor ve bilerek hata yapmamaya çalışıyordu.

Genç imam bir iki sene önce izdivaç yapmıştı. Eşinin de hafız olması mesleki açıdan işini daha da kolaylaştırmıştı. Bunun için Allah’a ayrı bir şükrediyordu.

O günlerde müftülükten telefon gelince (hizmetliler bile amir gibiydi) bir şikâyet var zannıyla korkulurdu. Çünkü özel bir durum olmayınca imamlar pek aranıp sorulmazdı. Şubat ayının soğuğunda teneke sobanın karşısında oturmuş hanımıyla çayını yudumlarken kapı çalındı. Gelen kahvecinin oğlu Rıfkı idi. Daha buyur demeden, ‘’Hoca amca, müftü seninle görüşecekmiş. 10 dakika sonra tekrar arayacakmış’’ deyince genç imam ‘’tamam’’ dedi. Hemen üstünü başını değiştirdi. Panikle köy kahvesine gitti. (O zamanlarda telefon köyde sadece bakkallarda, kahvelerde vardı) Nasıl paniklemesin ki, göreve başladığı günlerde müftülükten gelen ilk telefonda daireye acil çağrılmış ve eline sarı zarf tutturulmuştu. Gerçi o müftü değişmişti ama yine de amir korkusunu içinde taşıyordu. Kahveye girdi, selam verdi. Kahveci Hilmi: ’’Hoca, müftü seni aradı. Birazdan yine arayacak seninle konuşması lazımmış" derken telefon çaldı. Genç imam korkarak ahizeyi kulağına götürdü.

-Müftü Bey: ’’….. köyü imamıyla mı görüşüyorum?

-Evet, hocam ben köy imamı Haşim

-Rahatsız ettim, Hoca Efendi kusura bakma. Ben ilçe müftüsü …., selamünaleyküm, Hoca Efendi. Biliyorsun bugün 1 Şubat (Genç imam, Allah Allah bu da neyin nesi diye içinden geçirmeye başladı. Panikten ‘Evet hocam’ bile diyemedi.) Senin doğum günün. ‘’En ucuz hediye aferindir’’ sırrınca, bende müftün olarak bu mutlu gününde bir telefonla bile olsa tebrik etmek, sesini duymak istedim. Sağlık, sıhhat ve afiyet içerisinde sevdiklerinle nice nice yıllara… Nasılsın, iyi misin? Hanım Efendi nasıl? Köye uyum sağlayabildiniz mi? Var mı bir sıkıntı? (Genç imam duyduklarına inanamıyordu. Bir kaç yıllık evli olmasına ve eşini çok sevmesine rağmen belki daha kendisinin bile eşine hanım efendi demek aklına gelmemişti ama bak ilçenin müftüsü arıyor, hal hatır sorarken eşine hanım efendi diye hitap ediyor) tekrar tebrik ediyor, yanında aile büyüklerinde varsa selam ve saygılarımı sunuyorum. Hoşça kal, kendine iyi bak. Görüşmek üzere…’’ diyerek telefonu kapatıyor.

Genç imam duyduklarına hala inanamıyor, hayal gibi geliyordu. Çünkü bu zamana kadar; bırak çevreyi, bir yastığa baş koyduğu eşi bile doğum gününü aklına gelip kutlamazken, kocaman ilçe müftüsü bizzat telefon ederek kutluyordu. Bu arada kahvede oturan meraklı köylüler telefon konuşmasına şahit olunca imamlarına daha farklı gözle bakmaya, ‘’Demek bizim hoca iyi biri ki müftüsü seviyor. Adama özel olarak telefon edip, (o da neyin nesiyse) doğum gününü kutluyor, hal hatırını soruyor’’ diye mırıldanırken, karşı masada gazete okuyan öğretmene, ‘’Hocam, senin doğum günün ne zaman? Bakarsın senin müdüründe arar. Bak, imamı müftüsü aradı’’ diye takılanlar olunca, öğretmen ‘’Bırak aramayı, adam selam bile vermeye tenezzül etmiyor. Kafa bir karış havada’’ dedi.

Genç imamın duasının kabulü mü (İlk göreve başladığında ‘’Allah’ım, imamlık ağır bir görev… Konusu açıldığında rahatça konuşabileceğim başka bir görev nasip et’’ diye dua etmişti) yoksa kaderin cilvesi mi bilinmez ama birkaç yıl sonra konusu açıldığında her alanda konuşabileceği başka bir kuruma memur olarak naklen atanır. Zirveye çıkış basamaklarının hakkını vererek, özünden taviz vermeden, bulunduğu mahalde en üst seviyeye bürokrat olarak yükselmeyi başarır. Kurumun başına geçince, ilk iş olarak -sevsin sevmesin- tüm personelin doğum tarihleri listesini ister ve o gün bugündür tüm personelin doğum gününü telefonla kutlar.

Bir gün önemli bir mevkideki yetkili dostu ziyaretine gelir ve sohbet esnasında ‘’Bakıyorum personel ve çevre seni çok seviyor. Bunu nasıl başardın?’’ diye sorunca, mazinin genç imamı, şimdinin ak saçlı bürokratı kırk sene önceki Müftü Bey’in telefonla (iletişimin bu kadar kolay olmadığı o dönemde) kendisini aramasını anlatıp, bundan aldığı ilhamla kendisinin de bunu uygulamaya çalıştığını söyleyince, ziyaretçi yetkili; ‘‘Başkalarından üstün olmanız önemli değil, önemli olan dünkü halinizden üstün olmanızdır" (Hint özdeyişi) sırrınca yarından itibaren aynı uygulamayı bende başlatacağım’’ der.

Mazinin genç imamından, şimdinin ak saçlı bürokratından bu anısını dinlerken aynı heyecanı yaşadığına şahit oldum. Gıyaben o Müftü Bey’i hayırla yâd ettik. Zaman zaman katıldığımız moral-motivasyon seminerlerinde kullanılabilecek olumlu bir örnek olduğunu ve en iyi iletişimin personelini gerektiğinde özel durumlarını (öğretmense, öğrencisini) tanımaktan geçtiğini konuştuk. Anladık ki, ‘’Telkinden çok temsil etki ediyor’’ Bende dağ köyünde ilk memuriyete başladığımda, köylülerle sohbet ederken şehirden gelen bir vatandaş, ‘’Mahir sana, amirinin çok selamı var’’ deyince sevinmiş, kendimi amire karşı daha yakın hissetmiştim. Aslında bizler millet olarak ‘’Bir selamla, merhabayla, nasılsın, iyi misin?’’ cümlesiyle bile mutlu olabilen ve ufak tefek kırgınlığı anında unutabilen bir özelliğe sahibiz. Yine memuriyete başladığım zamanlarda ilçede yaşlı bir amca, ‘’Evladım, sizler gençsiniz yarın farklı yerlere gelebilirsiniz ama şunu asla unutmayın. Teşbihte hata olmasın. İnsan yükseldikçe kuş (havadan uçan) değil, koyun olabilmeli. Zira kuş yavrusuna kay (tükürük) verirken, koyun kuzusuna süt verir’’ diye nasihatte bulunmuştu.

Özeti: ‘’İnsanlarla (personelinizle) öyle geçinizin ki, ölümünüzden (tayininizden-emekliliğinizden) sonra düşmanlarınız (kırgınlığı olanlar) bile ağlasın (üzülsünler)’’ (Hz. Ali) Bizde ‘’Önemli değildir makama geldiğinde gelecek çiçekler // Lakin çok önemlidir giderken güle güle diyecekler’’ diye ekleyelim.

TAVSİYE: 50 yılın birikimi olan, muhtevasında 660 adet farklı nükteli nasihatin yer aldığı Mahirane Söylemler ve -hikâyeden şiire sızan- Susamak, Depremle Yaşamak ve Kazalar Geliyorum Demez kitaplarımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum. 536 5681141 No.lu telefondan iletişime geçerek, (tanesi 150 TL) benden imzalı olarak temin edebilirsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları