Levent Özbek’in başkanlık dönemiydi.
Sanırım 2010-2013 yılları…
Kulübün borçlarından ve de sahipsiz kalmasından dolayı dip yaptığı yıllar…
-Tesislerin elektrikleri kesik!
-Doğalgaz kesik.
Tesislerde yemek dahi zar zor çıkarılabiliyor!
O hafta takım fikstür gereği İzmir’in Bergama ilçesine gitmesi gerekiyor.
Bergama deplasmanından alınacak bir puan küme düşme potasında olan iki takım için çok kritik ve önem arz ediyordu.
Başkan Levent Özbek çalmadık kapı bırakmamıştı. Kimseden tek kuruş çıkmıyordu.
Bir gün Levent Özbek ve yönetici Dr. Veli İdgü gazeteye geldiler.
“Abi bu hafta İzmir’e gidemiyoruz. Otobüsün deposunu dolduracak ne paramız var ne de konaklayacak gücümüz. Tek umudumuz sensin abi bize yardım et.” dediler.
O günkü yerel basının emektarları Barış Karabacak, Metehan Köse, Erhan Veren ve ben yanımıza Çığlık 37 Taraftar Derneği Başkanı Sadettin Küçüktarakcı’yı da alarak bir plan dahilinde şehrin dinamiklerini ziyaret edip yardım istemekti niyetimiz.
-Siyasilerin bir kısmı “bırakın düşsün!” havasındalardı. Bir kısmı ise “ne demek İzzet Bey sen topa girmişsen sıkıntı büyük demektir, ne gerekiyorsa yapalım.” diyerek bizleri rahatlatmışlardı.
Hedefimiz tesislerde yemek çıkartacak kadar ve de iki deplasman masrafını karşılayacak kadar yardım toplamaktı.
Önce Kastamonu halkından yardım istemeden gazetenin bir aylık kumanyasına denk gelecek kadar Olukbaşı’ndaki Murat Gıda’dan gazetenin hesabından bir alış veriş yaptık. O dönemin kulüp şoförü Ahmet Cezmi Yılmaz’ın arabasına koyarak tesislere gönderdik.
Sonra gazetelerin spor sayfalarından bir yardım kampanyası başlattık. Az ya da çok kim yardım ederse gazetelerde isimlerini yayınlıyor ve kamuoyuna açıklıyorduk. Açıksöz, Kastamonu ve Nasrullah gazetelerinin spor sayfalarını ortak haberlerle çıkartıyorduk.
Sonra Barış Karabacak, Erhan Veren, Metehan Köse, bendeniz ve Çığlık 37 Taraftar Derneği Başkanı Sadettin Küçüktarakcı o dönemin Ticaret Odası Başkanı Sayın Halil Öztosun’u ziyaret ederek destek istedik. Halil Başkan aynen şunu dedi; “İzzet Bey seni uzun yıllardır tanırım, bugüne kadar KATSO’ya veya bana hiçbir taleple gelmedin. Demek ki iş bu kadar ciddi. Ne gerekiyorsa yapalım.” Ve o haftaki Bergama deplasmanının otel masraflarını ve otobüsün akaryakıt giderini karşılamıştı. Çok sevinmiştik. Daha sonra o dönemin KASKİ Müdürü Tahsin Babaş’ın yanına gittik. O'da o dönem için hem taraftarların otobüsünü tutuvermiş hem de taraftarların yoldaki kumanyaları için Sadettin Başkan’a bin lira para vermişti.
İl Özel İdaresinden, DSİ, Karayolları, Orman çalışanları gazeteyi arıyor çam sakızı çoban armağanı yardım ediyorlardı. İnanılmaz bir dayanışma ile kampanya büyüyordu…
Bu seferki hedefimiz aylarca maaş ve prim alamayan futbolculara ve teknik heyete Bergama maçı için prim vermek ve takımın kümede kalma umutlarını son haftaya taşımaktı.
İş dünyasından çok kişi aradı yardım için pek çoğunun ismini hatırlamıyorum. Lakin birisini asla unutamıyorum. Telefonun ucundaki kişi yıllarca bu tür sıkıntıları yaşamış olan efsane başkan Uğur Barut’tan başkası değildi. “İzzet kardeşim ben Ankara’dayım, Kastamonu’daki arkadaşlarımız beni haberdar ettiler kampanyaya bende 10 bin lira ile katılmak istiyorum, adımı ister yaz ister yazma önemli değil. Önemli olan çorbada bizimde tuzumuz olsun.” dedi.
35 bin lira bağış sözü almıştık. Cuma günü akşam tesislere gittik. Yönetimin, teknik heyetin ve futbolcuların yüzü biraz olsun gülüyordu. Galibiyete 35 bin beraberliğe 20 bin lira prim sözü verdik bağışlara güvenerek.
İstanbul’dan da Bergama’ya taraftarlarımız gelmişti. Kastamonu’dan Hüseyin Yazıcı ve Sadettin Küçüktarakcı’nın grupları vesaire derken Bergama’ya çıkartma yaptık. Maçı tam kazandık derken 89’uncu dakikada bir penaltı golü ile 1-1 berabere bitirdik.
Uğur Barut ve diğer bir çok önemli iş insanları sözlerini yerine getirdiler. Lakin bazı üç maymunu oynayanlar ise “Biz, takım galip gelseydi para verecektik!” diyerek bizi kandırdılar! Lakin biz o hafta söz verdiğimiz üzere beraberlik primi olan 20 bin lirayı teknik heyet ve futbolculara verdik.
Şimdi neden bu hikayeyi sizlere anlattım.
Cengiz Aygün başkanlığındaki Kastamonu Spor Kulübü Yönetim Kurulu belki devre arası kamp masraflarını karşılarız umuduyla “Sıra sende Kastamonu” başlıklı bir kampanya başlattı.
Kulüp yetkililerine sordum. Bu kampanyadan bugün itibariyle ne kadar toplandı diye… Büyük bir kısmı başkan Cengiz Aygün’ün eski dostları ve çevresi olmak üzere yaklaşık olarak 1 milyon lira dediler.
Evet yanlış okumadınız sadece ve sadece bir milyon.
Peki takımın devre arası Antalya kamp masrafı ne kadar diye sordum yaklaşık 3,5 milyon civarında dediler.
Masraflar çok ağır. Dünkü koşullar yok hepsine eyvallah…
Lakin biz bu şehrin marka değeri olan Kastamonuspor için gerçekten samimi bir duruş sergiliyor muyuz?
Bence kesinlikle hayır. Neden? çünkü asgari ücretle çalışan kesim samimi duygularla takımın yanında duruyor! Bu karda kışta hiç olmazsa tribünlere gelerek bir bilet alarak destek veriyorlar.
Peki varlıklı kesim ne yapıyor?
Onlarda hatırlı dostlarını devreye sokarak ya kulüp üzerinden yada Gençlik ve Spor'daki tanıdıkları vasıtasıyla şeref tribününe bedava girmeye çalışıyorlar!
Oturunca mangalda kül bırakmayan bizler gerçekten bugünlerde bu konuda empati yapmalıyız.
Dün ve bugün için…
“Sıra sende Kastamonu” kampanyası halen devam ediyor… Henüz her şey bitmiş değil
GÜNÜN SÖZÜ
“Memleket isterim; ne zengin-fakir, ne sen-ben farkı olsun. Kış günü herkesin evi barkı olsun… Memleket isterim; yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun. Olursa bir şikayet ölümden olsun.” (Cahit Sıtkı Tarancı)