Başlığı okuduğunuz da hadi oradan tuz kokar mı? dediğinizi duyar gibiyim. Evet tuz kokmaz lakin bazen öyle olaylar gelişir ki haklısınızdır ama haklı olduğunuzu bir türlü belgelerle ispatlayamazsınız. Cinayeti işleyen bellidir ama suçüstü yakalayamadığınız zaman katil işte bu diyemezsiniz!
Ölen ölmüştür, yuva dağılmıştır bir kere, lakin katilin hiçbir şey olmamış gibi elini kolunu sallayarak kasabanın ortasında gezdiğini gördüğünüz zaman çıldırırsınız!
İşte o zaman haykırırsınız (Nerede bu devlet, nerede bu adalet) diye…
Gelelim konumuza.
Kanyonları, mağaraları ve mükemmel doğası ile Kastamonu’nun turizmdeki göz bebeği olan Pınarbaşı ilçemiz ile ilgili geçtiğimiz haftanın sonuna doğru bir haber düştü yerel basınımıza ve sosyal medyaya…
Haber aynen şöyle; "Pınarbaşı'da imam intihar etti" haberin başlığı bu.
Sonra bu haber ile ilgili hiç kimse sesini çıkartmadı. Kastamonu yerel basını biraz bu intiharın perde arkasını araştırınca bu intiharın arkasında Pınarbaşı’nın AK Partili Belediye Başkanı Şenol Yaşar ve AK Parti ilçe Başkanı Sinan Yılmaz'ın başrol oynadığı gerçeği ortaya çıktı.
Gerek yerel basınımızda gerek sosyal medyada belgeler, videolar yayınlanmaya başlandı.
Belli ki intihar eden imam Muhammed Şahin ve ailesi ilçede çok seviliyormuş. Zaman içerisinde hoca doğal olarak her siyasi partiliyle oturup sohbet etmesinden Şenol Yaşar ve ilçedeki partilileri rahatsız olmuş.
İlçedeki AK Partililer başkanın egosu ve kini nedeniyle karar almışlar hocayı ve çocuklarını ilçeden uzaklaştırmaya!
İlk önce hocanın ilçeden tayinini çıkartmışlar, üstelik Diyanet İşleri Başkanlığı’na verdikleri dilekçede de sahte imzalar ile…
Nasıl sahte imzalar!
Bununla da kalmamışlar hocanın Orman Genel Müdürlüğü'nün açtığı sınavı kazanan iki çocuğu ve yeğenini Pınarbaşı Orman İşletme Müdürlüğü’nde işe başlatmamışlar! Aradan geçen uzun bir zamandan sonra hocanın intiharından bir süre önce çocuklar ormanda işe başlatılmış lakin 15-20 gün sonra çocukların ve yeğeninin tayini İzmir, Muğla ve Çanakkale Orman Bölge Müdürlüklerine çıkartılmış.
Bununla da kalmamış bizim şirin ilçemizin Şehrül Emin kişisi, nüfusunu kullanarak ilçede hocaya yakın kim varsa tayin ile ilçeden uzaklaştırmış!
Peki bu belediye başkanına bu imtiyazı, bu yetkiyi kim veriyor? Bu belediye başkanı kimden destek alıyor tüm bunları yapmak için.
Ben buradan yazıyorum, bakın yerel basında belgeler yayınlandı ama şu ana kadar Şenol Yaşar’ın bizzat kendisinin hazırladığı Diyanet İşleri Genel Başkanlığı’na hocanın ilçeden tayin edilmesi ile ilgili dilekçenin altında AK Parti İl Başkanı Doğan Ünlü’nün de adı ve imzası var!
Lakin Doğan Ünlü’nün imzasının sahte olduğu ve Şenol Yaşar tarafından atıldığı iddia ediliyor! Kim iddia ediyor, bizzat intihar eden hocanın ailesi tarafından…
Evet hoca, ilçede çok seviliyor ve sayılıyor. Milliyetçi, muhafazakar ve vatansever bir kişiliğe sahip. Hoca tüm bu siyasi oyunları hazmedemiyor. İlçede çevresine anlatamıyor derdini.
Dilekçelerin altında sahte imzalar, yalanlar, dolanlar ve daha bir çok yaşanan olaylar karşısında hoca pes ediyor!
Aile, ellerindeki tüm bilgi, belgeleri ve tüm videoları polise ve savcılığa teslim etmiş durumda. Peki bundan sonra neler olacak. Tabi ki hoca geri gelmeyecek.
Lakin kamuoyunun beklediği çok önemli bir şey var. Yapanın yanına kar kalmamalı. Hocaya, ailesine ve çevresine her kim mobbing, itibarsızlaştırma yapmışsa hocayı intihara sürükleyen etkenler bulunup adalet karşısında cezasını çekmelidir. Kamuoyu bunu bekliyor.
AK Parti İl Başkanı Doğan Ünlü’de tez vakit Şenol Yaşar, Sinan Yılmaz ve adı her neyse bu olaylarda adı geçen İGM üyesinin arkasında, ya açıktan durmalı yada bu imza sahtedir bizim böyle şeyle ilgimiz yoktur şeklinde resmi açıklama yapmalı. Yoksa bu olay size yazacak sayın başkan!
Hocanın ailesi artık Pınarbaşı'da tuzun koktuğuna inanıyor.
Bekleyip görelim bakalım. AK Parti’den resmi bir açıklama gelecek mi?
Bugünkü makalemi Kardeş Azerbaycan'ın kurucu devlet başkanı merhum Haydar Aliyev’in adalet ve devlet anlayışı ile ilgili anlamlı bir sözüyle son veriyorum…
GÜNÜN SÖZÜ
"Devlet iki şekilde sarsılır…
Birincisi günahkarlar, suçsuz kaldığında,
İkincisi ise suçluların cezasız kaldığında…"