Cumhuriyetin ilk yıllarında bırakın üniversiteyi, okuma yazma oranı bile çok düşüktü.
1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımında, Türkiye'de yetişkin (7yaş ve üzeri) %10.5'i okuma yazma biliyordu. Erkeklerin %17.4'ü ve kadınların %4.6'sı okuma yazma biliyordu.
Askere giden okuma yazma bilmeyenler, oradaki "Ali Okulu" diye açtıkları okuma yazma kursunda okumayı öğreniyordu.
O günlerden bu günlere geldik, her yeri üniversiteler ile donattık(!) ama yine de okuma yazma bilmeyenlerin olduğu gerçeğinden kurtulamadık.
Konumuz üniversite. Elbette eğitim düzeyi yüksek bir ülke olalım. Ancak öyle kalkınabiliriz gerçeğini inkar edemeyiz. Bizde ise, ne yazık ki eğitim ile ilgili değil de ticari açıdan, ekonomiye can suyu verdiği için bakıldığından tüm değerler altüst oldu!
Her şehire bir üniversite, her ilçeye bir MYO politikası son yirmi yılın uygulamasıydı diyebiliriz. Bu gün geldiğimiz duruma bakınca ne kadar yanlış karar verildiği, eğitimin dünya ölçeğinde olmayı bırakın, gelişmiş ülkelerin lise seviyesinde kaldığı konuşulur oldu!
Siyasi kararla alınan bu yanlış kararın acısını şimdi gençlerimiz ve ülke olarak çekmekteyiz. Birçok kişinin adını bile ilk duyduğu üniversitelere izin verilmesi faydadan çok zarar vermiştir. Eğitimde kalite değil, isteklerin yerine getirilmesi olmamalıydı.
Öyle ki; siyasilerin adının verildiği üniversiteler bana 'itici' geliyor! Başlarda prof olmayan üniversiteler bile öğretime açılmıştı! Uzun vadeli düşünmeyen siyasiler ve halkımız şimdi ektikleri tohumun ne kadar kalitesiz olduğu gerçeğini gördüler mi şüpheliyim! Üstelik geri adım atma şansı da yok!
Üniversiteli oranında belki gelişmiş ülkelerin seviyelerine yanaşmış olabiliriz ama kaliteli eğitim de maalesef değiliz.
Kendimiz bile işveren olduğumuzda eğer üniversitenin bir fakültesinin mezunundan alacak olursak, öncelikle bitirdiği üniversitenin adına bakıyor, tercihimizi ona göre yapıyoruz. Bu da 'İYİ' üniversite mezunu olmayanlara iş kapısının kapandığı demektir.
Evrensel bir eğitim planlamasına ihtiyaç var. 'Gecekondu' üniversitelerin çoğunu kapatarak, öncelikle teknik eleman ağırlıklı, sonra beyaz yakalı dediğimiz üniversite eğitimli bir politika çizmeliyiz. Aksi halde işsiz ve bilgisiz üniversiteliler yetiştirir, onlarında ilk hayali yurt dışına gitmek olur!
Onlar da haklı… Bu eğitim sistemi ile gençler geleceğini bu topraklarda göremiyor. Fırsatını bulan kapağı yurt dışına atıyor.
'Ben yaptım oldu' zihniyetinin geldiği nokta burası. Her şey açıkça görüldü artık. Üniversite ve dolayısı ile eğitimde gittiğimiz yol, yol değil.
Siyasetten uzak, bilim insanlarının evrensel projeleri ile yeni bir EĞİTİM REFORMU şart!
Bu sistem çocuğu da, veliyi de, devleti de yoruyor! Karşılığını alamadığımız bir alan haline geldi. Sürdürülebilir olmaktan çıktı. Daha doğrusu bu eğitim sistemi tıkandı.
Acilen ortak aklın vizyonu ile yeni ufuklara yelken açmanın zamanı çoktan geldi.
Ya başaracağız, ya da gelişmiş ülkelerin 'marabası' olacağız!
İNEBOLU’DA DENİZ YOK!
İnebolu’da denize girecek bir yer yok!..Yıllar önce 'LİMAN' vardı, onu da Cengiz İnşaat alınca halka 'ne yaparsan yap' kazığı atılmıştır.
Bu günlerde deniz bile insanı serinletmeyen sıcaklarda acilen deniz sezonunda buradan halkın girmesi sağlanmalıdır. Hiçbir şey insandan daha değerli değildir.
Belediye Başkanı ve İnebolu Kaymakamının dikkatine sunulur.