Her gün sabah güne bir iki bardak su ile başlamamın evveliyatı bende ne zamanlara dayanıyor bilmiyorum. Yataktan kalkınca kendimi mutfakta buluyorum. İlk önce suyumu içiyorum. Bu benim sabah temizliğim; yüzümü yıkar gibi içimi de yıkamam gerekiyor. Akabinde kahve kutusunun kapağını açıp kahve kokusunu içime çekiyorum fakat böyle yapıyorum diye sanmayın ki kahve tiryakisiyim. Uyanıklığın bu ilk anlarında kahve kokusu iyi geliyor, ferahlık veriyor hem ruha hem bedene! Su bedeni yıkıyorsa kahve ruhu yıkıyor gibi hissediyorum.
Türk kahvesi koku yoğunluğu en fazla olan kahvedir. Türk kahvelerinin içinde koku yoğunluğu en fazla olanı ise Safranbolu kahvesidir ve onun kavrulma işlemi de tam kıvamında yapılmıştır. Az kavrulan kahvelerdeki çiğsilik ve çok kavrulanlardaki yanmışlık tadı yoktur, kahve aroması ise tepe noktadadır fakat bir de Kastamonu'nun dibek kahvesi var. Dibek demek kahvenin makinede değil çukur bir tahta kabın içinde dövülerek üretilmiş olması demek. Bu kahvenin elde ediliş yönteminin üstünlüğü söz konusu fakat kavrulma derecesi nasıl bunu bilemiyorum, umarım o da ölçülü yapılıyordur. İlk fırsatta bu kahveyi alıp kullanacağım, sonucu tekrar yazarım. Kahve fikrimce çok özel bir içecek. Öyle olmasa kırk yıl hatır değeri olmazdı değil mi? Kokularla aram pek yoktur, hele ki parfümlerle hiç işim olmaz. Küçüklümün çok hasta olduğu zamanlarda tüm parfümlere alerji geliştirmiştim. Parfüm sürmüş kişiler yanıma yaklaşınca kalbim güm pata güm pat yapar, nefessiz kalırdım. Error durumlarına giriş!.. Hemen birkaç adım uzaklaşmam gerekirdi. Şükür ki o günler gerilerde kaldı. Şimdilerde bir kahve birde limon kokusuna hayır demem mümkün görünmüyor.. Bu ikisinde; insan bedenine olduğu kadar ruhuna da iyilik veren bir şeyler olmalı. Hani kötü enerjili varlıkları kovmak için tütsü yapılır ya, o misal. Kokuların ruhla bir bağlantısı olmalı ve var bence. Ben de ikisinin bu konulardaki etkilerini tescilliyorum. Biraz dikkat edersek; her ikisi de burundan ilk girdikleri an bedendeki tüm hücrelere dalga dalga ve jet hızıyla nüfuz edip, memnuniyet duygusu oluşturduklarını hissederiz. O anda acele acele bir şey olur vücutta!.. Bir rahatlama, ferahlama duygusu! Boşuna değil elbette kolonyaların en rağbet göreninin limon olması! Limondan sonraysa ikinciye çam kolonyası gelir. Bolu'da yapılır bu kolonya. Çam kokusunun rahatlatıcı etkisini doğal olarak en çok ormanlarda hissederiz. Kokular insan hayatını tahminimizden daha çok etkiler. Bir zamanlar bir arkadaşın kızının kandaki trombositleri çok düşük çıkıyordu. Nedeni çok araştırıldı, ilk önce kanser zannedildi, en sonunda kullandığı deodoranttan olduğu anlaşıldı. Deodorantı kesince trombositler normale geldi! Ne enteresan değil mi?
Kahve ile ilgili bir çok şarkı, türkümüz var. Kahve Yemen'den gelir, bir fincan kahve olsam kırk yıl hatırım vardı, kadifeden kesesi kahveden gelir sesi gibi. Sesin geldiği yer kahvenin kendisi değil elbet, kahvehane, fakat bu şarkının devamındaki cümlelerde tehlike büyük. Dikkat CISSS. Oturmuş kumar oynar, ah ciğerimin köşesi diyor! Böyle hiç olmayacakları öven türküler yapılmış niyeyse. Niyeysesi yok aslında. İnsan tabiatı böyle. Üstesinden gelemediği konuları bazen böyle alenileştirip normalize ederek üstesinden gelmeye çalışır. Nafile çabalardır bunlar. Böyle davranışlarla oyalanmanın ötesine geçemezsiniz ama, bazen oyalanmak, oyalanabilmek de gerekli olur yaşamda! Yaşam kurallara sığamayacak büyüklüktedir. Bu nedenle her birimizin hikayesinde tezatlıkların doğruluğu ile karşılaşılır hayatlarımızın içinde.
Kahve ise değerli bir içecektir. İçindeki antioksidan maddeleriyle, antimikrobiyal özellikleriyle ve sindirim sistemine olan etkileriyle önemlidir. Ablam doğduğunda göbeği zamanında düşmemiş kahve koyarak halletmişler durumu fakat sakın böyle bir şeyi tavsiye ettiğimi düşünmeyin. Bugün konuyla ilgili bir çok ilaç eczanelerde. O devirler başka elbette, çoğu yerde eczane yok zaten. Benim de bebekken başımda konak oluyor. Annem konağı temizlemek için tarakla uğraşınca başım komple yara oluyor. İmdada yine kahve yetişiyor; yoksa Allah korusun kel kalabilirmişim! Kimi zaman mide bulantılarına da iyi gelir kahve. Kafein içeriği ile tansiyon yükseltir ancak içinde çok yüksek oranda potasyum olduğu için benim tansiyonu düşürüyor. Benim tansiyon normalde de biraz düşüktür zaten, kahve içince yerlere yapışma durumları yaşayabiliyorum. Günde 2 fincanı aşmamak gerekli diyor bilim. Elbette sadece filtre kahve ve Türk kahvesini tavsiye ediyoruz. Türk kahvesi alırken fazla kavrulmuş olmamasına dikkat etmemiz gerekli. Çifte kavrulmuş olmamalı ki içindeki antioksidan maddeler kayba uğramasın. Birkaç çeşidin rengini karşılaştırıp en açık renklisi tercih edilebilir. Kahve ölçülü içildiğinde kalp damar hastalıklarında ve kanseri önlemede faydaları olan bir içecektir. Her sabah küçüklümle ben sütlü kahve içeriz. Bu da bizim minik keyfimiz. Benim kahveyi koklamamdan yaklaşık bir saat sonra sütlü kahvemiz hazır olur. Bu aralıkta içilen suyun vücutça kullanılmasını bekliyorum. Şimdilerde ortaya çıktı ki, kahve sütlü içildiğinde enflamasyonu azaltıyor. Kahvedeki antioksidan polifenoller sütün aminoasitleri ile birleşince bu etki oluşuyor. Atalar, ah o atalar boşuna süt ile kahveyi birleştirmemiş! Geleneksel kullanım her zaman farkını böyle ortaya koyuverir işte. Enflamasyon bizi yaşlandıran ve hastalandıran bir mekanizma. Onu azaltabilmek sağlık için önemli bir kazanımımızdır.
Limonsa ayrı bir olay. Onun marifetleri kahveden aşağı kalır gibi değil. Limon üst solunum yolundaki mikropları azaltır. Benim maalesef, kötü bir kronik faranjitim var. Alerjik bünyeli, nane molla dedikleri cinsten bir beden. Bu sebeple ruhla aralarında çok sürtüşme oluyor. Ruh bedene kıyasla çok şükür daha cevval ve dayanıklı. Beden ruha çok numara dar geliyor. Böyle bir bedene tıkılmış olmak, onun hiç arzu edeceği bir şey değil fakat ne yapalım, bu da onun tekamülünde yer alıyor demek ki. Neyse işte, bedenin imdadına da limon, tuz ve karanfil yetişir. Boğazımda ne zaman bir kuruluk oluşsa hemen limonlu tuzlu suyum hazır. Gün boyu gargara ve hemen bir kaç karanfili ağızda bekletmece. Böyle durumlarda limonlu ıhlamur çay gibi içecekler de faydalıdır, hatta limonlu suyu sık sık yudum yudum içmek daha da yararlı oluyor benim için. Böylece ruhla bir uzlaşma iyi kötü sağlanabiliyor. Emek olmadan ekmek olmazmışı yaşatıyorlar bana. Limonun kokusu kahveden aşağı kalmaz. Onun ferahlatan etkisi yabana atılacak gibi değildir. Mide bulantılarına o da iyi gelir. Tansiyonu düşürmekte de kullanılır ama çok yükselince bu yolu kullanarak vakit kaybetmeyin sakın. Doktorunuza ve onun verdiği ilaçlara sarılın hemen. Potasyum içermesi sıcak havalarda limonata içiminin mantığını açıklar bize. Terle kaybedilen potasyum bir miktar telafi edilir. Elbette şekeri doldurmayacağız içine, şekersiz olmalı. Limondaki C vitamini kolajen üretimini sağlar. Bu yolla kalp damar sağlığımızı korur, vücut direncimizi artırır, çünkü glutatyon yapımını da sağlar. Limonun potasyumu vücudu alkali yapınca faydasının olmadığı yer kalmaz bedenimizde. Elimize bulaşan güzel kokusu da bonusu olur bize.
Sevgilerimle