Dyt. Güner ERBAY

Kalbim

Dyt. Güner ERBAY

  • 449

Damla deyince hemen herkesin aklına yağmur gelir sanırım. Yağmurun damlası, suyun damlası, bir de kanın damlası var. Sanırım ardı sıra tasarrufun önemini anlatan, damlaya damlaya göl olur ata sözü de gelir akla.

Tabi bir de şekil olarak kullanılan damla var. Mesela damla şeklindeki takılar var. Bu şeklin fazlasıyla hoşa gidip beğenilmesi, doğada oluştuğu için olsa gerek; özellikle de yağmurla eşleşmesi kalpte yer bulmasına sebep olmuş. Yağmura rahmetli dedemin yağmur dediğini hiç duymadım; o ona rahmet yağıyor derdi. Rahmet; Tanrı’nın acıması, bağışlaması, yardımı demek. İnsanoğlu mazisinde kuraklık dönemlerinin getirdiği açlıkla mücadele ederken, Allah'ından hep yağmur dilemiş. Dolayısıyla yağmura rahmet demenin mantığı anlaşılabiliyor.

Benimse kalbim damlaymış. Doktorlarım söyledi. Yüreğin şekli, zaten tamamen ters dönük damladır ama benimkine damla demeleri bu nedenle değil, küçük olması münasebetiyle böyle diyorlar. Minikmiş işte benim kalp, damlaymış o. Küçük kalplere tıpta verilen isim buymuş. Ne sevimli değil mi? Damla kadar yani, hani hap kadar derler ya, öyle küçük işte. Sorup soruşturdum, ebatının sağlığa bir dezavantajı yokmuş, öyle diyor konunun uzmanları, ama ben öyle her duyduğuma inanmam; doktorlar söylese bile! Yakın zamandaki efor testim de onları haklı çıkarıyor olsa bile, hiç küçük bir yapının kapasitesi ile normal bir yapının kapasitesi bir olur mu? Düz mantıkta olmaz elbette. Öyleyse bu damlaya bir iyilik yapıp, hiç değilse vücut hacmini küçültmek lazımdı, küçülttüm ben de, kilo verdim. İyi bir şey yapmanın rahatlığındayım şimdi. Aferin banalardayım!

Madem ki bu kadar küçük, sonsuza doğru akıp giden sevgileri, neresine sığdırıyor acaba? işte bunu hiç anlayamıyorum. Sevgi deyince, dere tepe düz giden bir tavrı var ezelden maşaAllah. Ucu bucağı görünmüyor, öylesine derya deniz! Bunda kapasitesinin sınırı mınırı yok her nasılsa, fakat hakkını da yemeyeyim, şimdiye kadar hiçbir konuda kapasitesinin sınırlı olduğunu yaşatmadı bana. Belki de denilen gibidir, ebatının bir önemi yoktur.

Biliyorum bu damlaya iyi bakmam lazım. Ben de elimden geleni yapıyorum. Hareketliyim her şeyden önce. Yürürüm öyle, bilmem kaç bin adım günde, severim yürümeyi çok. Elbette ki bir diyetisyen olarak beslenmeme de dikkat ederim. Sebze ağırlıklı bir yaşam tarzı, şeker yok, et minimumda, kurubaklagillerin halini hatırını sormayı ihmal etmem, meyve az ölçülü, kızartma yok, hamur işi yok, hatta çoğunluk ekmek bile yok. Zeytin yağı, bazen azıcık tereyağ, süt yoğurt peynir benliklerden zaten. Omega momega da var balıktan. Pek balık sevenlerden değilim ama yemek gerektiği için yerim onu da. Abur cubur hiç yok. Antioksidanları ihmal etmem. Ne betakaroteni kalır ne likopeni hatta antosiyanini, ellagic asiti, katesini, guercetini de unutmam. Hepsine ilave bir de bol soğan var. E daha ne olsun?... Telaşe olmasın olsun ama işte o da fazlasıyla var. O olunca, güm pat da var, maalesef. Geniş ol nüner derim hep kendime, nüner dinlemez beni. Bu telaşe denen şey, o dikkat edilenlerin hepsini çöpe atar bilirim. Bilirim bilmesine de önünü alamam. Arsız o, her taraftan önüme gelir. Nüner de değişik kombinasyonda bir kişilik. Hem telaşlı, hem iki h li, hem de soğukkanlı. İki h ne biliyorsunuzdur artık. Onun birisi heves, öbürü heyecan! İşte nüner ota moka heves eden, çabuk heyecanlanan aynı zamanda da telaşe memuru bir tipken, nasıl oluyorda yeri gelince soğukkanlı oluyor! Kritik durumlar oluşuncaya değin ortalarda gözükmez, ne zaman ki kritik bir durum oluşur çıkar ortaya kanın soğukluğu. Hem de öylesine başarılı oynar ki rolünü inanasın gelmez. Başka birine dönüşür sanki. Öyle duyguları alınmış gibi, baştan ayağa mantık kesilir. Hissiz hissiz dolaşır ortalıklarda. O sıra, içten içten, gizli saklı bir çok tutunacak dal bulur kendine, çaktırmaz kimseye. Nünerin beyni en çok bu zamanlarda çalışır. Neler icat eder neler. Hiç olmadı reiki yapar kendine kendine, ona tutunur. Bu sahada fazla bir tecrübesi olmasa da, teorisini bilir inceden inceye. Kriz durumlarında uygulamaya koyuverir anında. Yetsin mi artık? Bu günlük burada keselim mi yazıyı? Keselim ki, sıkılmayalım.

Sevgilerimle

Yazarın Diğer Yazıları