Dyt. Güner ERBAY

Güneş, turuncu

Dyt. Güner ERBAY

  • 481

Epeydir mesleğimle ilgili yazı yazmadım. Bugün bu eksiği kapatma zamanı olsun. Kasım ve aralık aylarını yılın turuncu ayları olarak tescillemeli. Bu iki ayda peşpeşe çıkan turuncu sebze ve meyveler hem gözlerimizi, hem vücudumuzu beslerken bana da; demek ki bu aylarda, bu yiyeceklerdeki antioksidanları almamız gerekli inancı verirler.

turuncu aylar

Doğaya olan inancımla böyle olduğuna kanaat getiririm kalpten.. Allah hangi aylarda, hangi yiyeceklerin hasadını yaptırıyorsa, o dönem, insan vücudunun onlara ihtiyacı vardır inancındayımdır. Yazında kırmızıları çıkartır ortaya. Ne kirazı kalır, ne vişnesi, ne de domatesi kırmızı biberi karpuzu kızılcığı... Bebek beslenmesinde hangi gıdaların hangi ay başlanacağı öğretilir annelere. Kimler tarafından? Tabiki de bizler tarafından, yani diyetisyenlerce. Bilimin tespit ettiği bazı gerekçelerle, şunu bu ay, öbürünü bu ay başla deriz biz. Bebeğin sindirim enzimlerinin oluşma zamanı ile, ilgili besin ögesini içeren gıda birbirine denk düşmelidir. Böyle öğreniriz okullarda. Oysa doğa, neyi ne zaman başlayacağımızı bize söyler zaten. Doğduğunda her canlı gibi insan yavrusunun da anasının sütünü alması gerekir. Altı aylıkken dişleri çıktığına göre, birkaç ay öncesinde çorbalara, yoğurda, meyve pürelerine yavaştan başlanır. Ne de olsa ağız tadını oluşturmak gerekir yavaştan!... Elbette çorbalardan kasıt, mercimek gibi hazmı zor olanlar değildir. Dişi çıktığı andan intibaren katı her türlü yiyecek denenir fakat hazmı zor olan kurubaklagiller ve kükürtlü sebzeler en sona bırakılır. Et ve yumurta, dişler görüldüğünde, ilk ilave edilenlerdendir ki, yemeğe alışsın ve ileri aylarda kansızlık gelişmesin. Bebek beslenmesinin en önemli püf noktası dişlerin çıktığı ayla birlikte katılara geçilebileceği izninin doğa tarafından verilmesidir... Bir diğer önemli püf noktası ise; yeni denenen her yiyeceğin yanına başka bir denenen koymamaktır. Böylece denenen yiyeceği tolere edip etmediğini anladığımız gibi alerji yapıp yapmadığını da anlarız ama bugünki konumuz turunculardı bebekler değil!

Böyle işte, Güner daldan dala atlamazsa rahat edemez. Öyle aynı konuyla bir yazı başlatıp bitirmişliği var mı, bende bilmiyorum. Odak sorunlu mu acaba diyeceğim ama sanmam, problemli durumlarda odağın dibini yaşar o. Gözü başka hiçbir şeyi görmez. Kilitlenir o probleme, çözene çözülene değin, onla yatar onla kalkar. Böyle durumlarda, onu odağından hiçbir şey ayıramaz diyeceğim ama fazla iddialı olacak. Sevmem ben öyle iddialı lafları. Büyük konuşuyorum duygusu oluşur; büyük lokma yut büyük konuşma, atasözü gelir aklıma... Hadi sayalım mevsimin turuncularını; bal kabağı, Trabzon hurması, mandalina, portakal, havuç... Turuncu rengin sembolü güneş, güneş de hayatın sembolü bende! Her turuncu yiyecekle, güneş içime girdi sanırım. İçinde parlayan bir güneş hissetmek, bilseniz ne iyi geliyor insana. İnsan; bir nevi sütten çıkmış ak kaşık gibi duyumsuyor kendisini öyle pak ve parlak. En güzel hislerden birisidir bu hayatta, ak kaşık olabilmek! Tüm bu yiyeceklerin hiç bir faydası olmasa bile, sırf bu his, her şeye bedel gelir bana fakat turuncularda marifet çoktur. Onlarda meşhur beta karoten ve diğer karotenoidler vardır. Lütein, zeaksantin, kriptoksantin. Kriptoksantin deyince, aklıma kripto paralar geldi şimdi. Yakında diyorlar çok yakında, toptan bu para düzenine geçecekmişiz. Son yıllarda, ne çok bir şeyler düzenine geçtik, buna da geçeriz elbet. Sanal para, dijital para! Umarım olmaz demenin bir anlamı yok elbette... Kripto kelime olarak; siyasal inancını gizleyen kimse ve gizlilik taşıyan demekmiş. Bu kendini saklayan, gizlenen ksantin serbest radikalleri hallediyor. Biliyoruz ki her türlü radikaller cısstır. Hele serbest hale geldiyse daha da Cıssstır. Canlı bombadırlar onlar. Dünya ölçeğinde, ülke ölçeğinde hatta, vücut ölçeğinde teröristler bunlardan çıkar. Vücut içindeki metabolik işlemlerle oluşan bu serbest radikalleri antioksidanlar nötralize eder. Böylece kanseri önlemiş olurlar. Gizli ksantin, A vitaminine dönüşünce, faydasının olmadığı yer kalmaz diyebiliriz. Karotenler göze, cilde, sindirim sistemine, damar içi dokuya faydalıdırlar. Kolesterolü düşürür, insülin direncine iyi gelirler. Portakal ve mandalina yüksek C vitamini içeriği ile diğer karoten içeren yiyeceklere fark atar, üstelik onlarda folik asit vitamini de vardır fakat bal kabağı da şekersiz pişirildiğinde kalorisinin düşüklüğü ile fark atar narenciyeye. Nerede turuncu görürseniz bilin ki o, A vitaminidir. A vitamini ise, güzelliğin vitamini. Bütün güzellik kremlerinde olan vitamin, retinoldür. Cildi parlatan vitamindir o! Retinol, A vitaminin diğer ismi oluyor. İsmine bakınca, nereye yaradığı ortada zaten. Göze! Gözde retina dokusu vardır. Retinaya retinolün gerektiğini kim tahmin etmez ki. Ciltteki epitel dokunun bir benzeri de sindirim sisteminin iç yüzeyinde vardır. Öyleyse bu sistem içinde retinol gerekli olur, yani A vitamini.

Hayatın kuralları olmadığına inanırım ben. Onda sadece doğanın kuralları geçerlidir. Bir yiyecek çok fazla kullanım çeşitliliği gösteriyorsa, onu çok kullanmalısın diyordur doğa. Dikkat edip bu söylemleri kaçırmamak gerekir. İnsanoğlu da kaçırmamış zaten. Geleneksel mutfak doğayla uyumludur, onun sesine kulak tıkamaz o. Kulak tıkayan modern mutfaklardır, yani fastfoodlar. Mesela havuç; Allah onu uzun raf ömürlü sebzelerden yaptığı gibi, bütün yemeklerin içine yakışan bir tat vermiş. Niye böyle yapmış? Bunu çok kullanın demek için kuşkusuz. Soğanda böyledir, patateste fakat onlar başka yazı konuları. Bu günlük burada keselim artık diyorum fazlası, bana yazarken, sizlere okurken sıkıcı olacak. Şimdilik, sadece şimdilik, hoşçakalın.

Yazarın Diğer Yazıları