İnsanlık bilme, kabul etme, boyun eğme ve itaat etme hususunda Allah'ın (c.c.) varlığına ve birliğine iman etmekle birlikte, Rasûlü Hz. Muhammed'i de (s.a.v) kabul edip iman etmesi imanın olmazsa olmazlarının ilkini teşkil eder.
"…Bu nedenle, Elçi size (ondan) ne kadar verirse (gönülden) kabul edin ve size vermediği şeyi istemekten kaçının ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: Çünkü Allah misillemesinde çetindir."
Zira Allah (c.c.), O’nu bütün âlemlere rahmetin bir işareti olarak gönderdi.
Resulullah'ın (s.a.v) bizlere "rahmet" olabilmesi için, risaletinin gereği olan görevine karşı gelmemek esastır. Allah Rasûlü'nün (s.a.v.) görevine karşı gelenler Allah'ın (c.c.) rahmetinden mahrum olarak zillet içimde yaşamaya mahkumdurlar. Abdullah bin Ömer'den (r.a.) rivayetle Allah Rasûlü Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Ben, kıyamete doğru ortağı (otoritesi) olmayan, bir olan Allah’a kulluk (itaat) edilinceye kadar kılıçla (cihad) gönderildim. Rızkım, mızrağımın gölgesi altında konulmuştur. Görevime karşı gelenlere alçalma ve maskaralık vurulmuştur. Kim bir kavme (milllete) benzerse o da onlardandır."
Allah'a (c.c.) ve Rasûlü'ne (s.a.v) itaatsizlik zillet ve maskaralık, o zaman şeref, izzet ve üstünlükte Allah'a (c.c) ve Rasûlü'ne (s.a.v.) itaat edip hidayete erenlerin olacaktır.
"Öyleyse, cesaretinizi yitirmeyin ve üzülmeyin. Eğer (gerçekten) inanıyorsanız mutlaka (insanların) en üstünü olursunuz."
"…Ama asıl şeref, Allah'a, O'nun Elçisi'ne ve inananlara aittir..."
"BÖYLECE, (adil bir dava uğrunda mücadele ettiğinizde) korkup gevşemeyin ve barış için yalvarıp yakarmayın. Allah sizinle beraber olduğuna göre (sonunda) mutlaka siz üstün geleceksiniz ve O, sizin (iyi ve güzel) fiillerinizi zayi etmeyecektir."
"Ey Peygamber! Allah sana da yeter, sana uyan inanmış kimselere de!"
Kısaca insanlığın izzet, şeref ve zaferi Allah Rasûlü'ne (s.a.v.) itaatle elde edilebilecektir. Binaenaleyh, duasız bir inancın ve de inançsız bir duanın olamayacağını Allah Rasûlü (s.a.v.) dualarını hayatında yaşayarak bize örnek olmuştur.
Dua, aslında dilemek diyebiliriz. Biz, Ganî (zengin) olan yüce Rabbimizden kendimiz, Allah (c.c) için sevdiklerimiz; hatta sevmediklerimiz hakkında "hayır"lı olanı dilemek değil midir dua? Gaybın tezahuru Âlimü’l-Mutlak olan Allah "Görülmeyeni ve görüleni bilendir." "Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez" iken yaşamın bize ayrılan zaman limitinde neyin "hayır" neyin "şer" olduğunu bilemez bir haldeyken, herhalde aceleci oluşumuzdan ve de cehaletimizden olsa gerek hemencecik o şeyin olmasını, gerçekleşmesini temenni etmekteyiz.
"Yoksa insan, her arzu ettiği şeye sahip mi olacaktır?" ilahi ikazını, insanoğlu bilse de bilmese de bu tür davranışları sergiliyor. Neden mi? Çünkü duaya mecburuz. "(Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?" Bu durumumuz, bu eksikliğimiz hep devam edecek. Bu bizim için zarar olabilirdi aslında, ama dualarımızla tüm noksanlıklardan münezzeh olana sığınarak kâra bile geçiyoruz. Nasıl mı? Biz isteyen, dilenen, fakir; O ise Ganî olan ve dilememizi gerçekleştirmek için hâzır ve nâzır olandır.
İşte iman dolu gönüllerde teslimiyet, tevekkül ve iman bağları böylece güçlenerek düğümlenir. Daha sonra, kul isteğinin gerçekleşmeyeceğini bilse bile yine de istemelidir. Görülmeyeni ve görüleni bilene gönlündekini hak etse de etmese de, tam bir acziyyet, teslimiyet ve tevekkülle itiraf etmelidir. İşte o zaman kulluk makamına ermiş olur. Rasûlullah (sav) "Dua, ibadetin özüdür." diye buyurmuştur.
Yaşamın inişli çıkışlı, çileli, ıstıraplı sarp yollarında gece gündüz ilerlerken bilerek ve de bilmeyerek isyanla, günahla, kendi benliğine zulmeden, kendine yazık edip fâni dünyanın labirentlerinde kaybolan insan, aslında kuyuya bırakılan Yusuf (a.s) gibidir. Yusuf (a.s), ne zaman ki kuyuya sarkıtılan kırbanın ipine sımsıkı tutundu bu yolun sonunda Mısır’a melik oldu. İşte insana dünya kuyusunda Rabb’inden kendisine uzatılan iptir dua…
Duada, istenilenin oluşması ya da gerçekleşmesi önemli değildir. Asıl önemli olan her şekilde ve şartta O’nun hikmetine binaen her halde istemektir. Mucîbu’d-Dua, E’r Hamü’r-Râhimîn "…Bana dua edin, kabul edeyim…" buyurur.
Dua, Rabb’in kendisine dünyada vereceğiyle veya vermeyeceğiyle râzı olmaya davettir. İnsan hayatında amaç ve hedeflerine çalışmasıyla ulaşamayabilir. Ama dua eden bir mümin kulun amaç ve hedeflerine ulaşamaması mümkün değildir. Bunu okuyan bir kardeşimiz, belki şu anda hatırına "ama benim duam kabul olmamıştı?" gibi bir soru geldiyse; iyi bilsin ki, duanın başı da ortası da sonucu da hayırlıdır. Bir mümin aslında, kimseye el açmadan sadece Rabb’ine iltica edip, iman-i kemal ile tam bir teslimiyet ve tevekkülle dile(n)diği için, şükretmelidir… O, kulunun dilemesini dilemeseydi kulu O’ndan bir şey dilenebilir miydi?
Dip Notlar:
1 (59/HAŞR/7)
2 (21/ENBİYA/107)
3 Buhari, Cihad 88, Ebu Davud, Libas 4 (4031) ; Ahmed bin Hanbel, 250, 92 kaynak hakkında bilgi için bkz.İbn Kayyım e’l-Cevziyye, Fıkhu’s-Sıyre, Karınca; Polen y.terc. Hanifi Akın, İstanbul, 2011
4 (3/AL-İ İMRAN/139)
5 (63/MÜNAFİKUN/8)
6 (47/MUHAMMED/35)
7 (8/ENFAL/64)
8 (59/HAŞR/22)
9 (27/NEML/65)
10 "- İnsan hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan pek acelecidir!" (17/İSRA/11)
11 "Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir." (33/AHZAB/72)
12 (53/NECM/24)
13 (25/FURKAN/77)
14 (Tirmizi, "Dua",1; İbn Mâce "Dua" 1, Ahmet bin Hanbel, 267, 271, 276)
15 "De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (39/ZÜMER/53)
16 (40/MÜMİN/60)
17 "- Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." 81/TEKVİR/29