Ahmet TEK

Seçimlerin ardından(1) Alacakaranlık kuşağının hayaletleri

Ahmet TEK

  • 700

Erzurumlu ölmüş. Kendini cennetle cehennem kapılarının ortasında bulmuş.

Bakmış ki, cennet kapısının önü kuyruk, herkes sırada, cehennem kapısının önü ise bomboş. Hemen boş tarafa yürümüş. İçeri girince zebaniler, suratları bir karış asık, sorgu sual etmeden yaka paça tutmuşlar. Kafasını kaynar zift kazanına batırıp çıkarmışlar.

Feleği şaşan Dadaş bas bas bağırmış:

"Ağa bak bele (böyle) ettiğiniz için heç çisme (kimse) burya celmek istemir. Ne olur çi, birez insaflı davranın!"

Seçim kararı alındığı günleri hatırlayın. Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim öncesi ittifak çabalarını...

Yüzde 22-25 aralığında oy potansiyeli olan CHP, sanki tek başına iktidara gelecekmiş gibi hava oluşturuldu. Dadaş’ın kafasını zift kazanına sokup çıkaran asık suratlı zebaniler misali fanatikler peyda oldu. Kimi "mülayim"ler de biçim değiştirip fanatikler korosuna katıldı.

Dünya bir yana mahallesinden bile habersiz fanatiklerden oluşan koro, "AK Parti öldü, her halükarda CHP iktidar" nakaratını dillerine doladılar. Gece gündüz aynı makamdan bu şarkıyı okudular. Haydin, siz de koroya eşlik edin diyerek, herkese dayattılar.

Gerçekten AK Parti, liyakat, adalet, pandemi, Rusya-Ukrayna savaşı, deprem, enflasyon, işsizlik, düzensiz göçmen akını, böbürlenme, vefasızlık, özgüven patlaması vb. yüzlerce kurşunla taranmıştı, delik deşik durumdaydı.

Mevcut kadro ve oy oranıyla "CHP’nin, AK Parti’nin ölüsünü bile kaldıracak güce sahip olmadığı" gün gibi açıktı. El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu balyoz sanır. Her seçimde nakavt olan bir partinin fanatikleri ve çığırtkanları, yedikleri yumruğu unutmuş, parti kapısından içeri kimsenin alınmaması için nöbetçiliğe başlamışlardı. AK Parti’nin öldüğünden emindiler.

Kılıçdaroğlu, bir kesime yakın olmak mı istedi, bu korodan tek ses çıktı: Yetmez ama evetçilere ölüm.

Kılıçdaroğlu, Akşener’e selam mı verdi: Ona güvenilmez.

Kılıçdaroğlu, Babacan ile görüşmek mi istedi: Ekonomiyi o batırdı.

Davutoğlu ile dirsek temasına mı girildi: Suriye batağına o sapladı.

Müttefiklere olmadık hakaret, linç, baskı… Herkese bir kılıf bulma, tepeden bakma, küçümseme… Fanatik koro, CHP’ye yanaşan herkese kafa göz daldı. Hayallerindeki iktidara kimseyi ortak etme niyetleri yoktu. İttifak adaylarının itibarlarını yerle bir etmekten çekinmediler. Boğulmakta olan, yüzme bilmeyen birinin kendisine uzatılan can simidini patlatmasından farksızdı yaptıkları.

Aynı koro, muhalefete muhalefet yapma oyununu öyle güzel sahneledi ki, muhalefet olarak sadece CHP ayakta kalmalıydı. CHP’den başka muhalefet mi olur? Hem iktidar hem muhalefet olmayı bir tek onlar hak ediyordu. Herkese hücum ettiler, kimseleri beğenmediler.

Ülkenin umuda en çok ihtiyaç duyduğu günlerde umutsuzluk pompaladılar. Öldük, bittik, battık sözleri dillerinden düşmedi. İnsanlar yaşama sevinci beklerken, karartma gecelerinin uygulamalarını gösterdiler.

Mevcut potansiyelin enerjisini sömürdüler. Pozitifliğe diş bilediler. Negatiflikten medet umdular. Keyif kaçırdılar. Ülke olarak karalar bağlansın istediler. Depremle yıkılan bölgelere bile kızgınlık ve öfkeyle saldırmaya kalktılar. Umutsuzluk girdabına düştüler ve düştükleri çukuru kâinatın merkezi sandılar.

Hayali bir dünya kurdular ve gerçek olduğuna inandılar. Herkesi bu hayali dünyanın vatandaşlığına çağırdılar. Gelmek isteyenlere zorluk çıkardılar, niye gelmek zorundayım diye soranlara demediklerini bırakmadılar.

Moral bozmakta, karamsarlıkta sınır tanımadılar. "Çarşı her şeye karşı" sloganının borazanları oldular. Yapılan hiçbir hizmeti takdir etmediler. Alay etmeyi marifet sandılar. Daha yüzlerce benzer olay yaşattılar. Sadece "Sizin oylarınızı da biz kullanalım" demedikleri kaldı. Belki onu bile söyleyenleri oldu da ben duymadım.

Hiperaktif bir ülkeyi, her yerini kanser sarmış bir beden olarak gördüler. Ölümü yakın dediler, yaşam ümidi yokmuş gibi davrandılar. Tedaviyle kurtuluş umudu olacağı yönünde teselli bile akıllarına gelmedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bunu fark ettiğinde vakit çok geçmişti. Kılıçdaroğlu "Bizim bir şanssızlığımız var: Kim negatif bir şey söylerse 'Bunu CHP söyledi' diyorlar. Halbuki biz söylemiyoruz." diye onlar adına günah çıkardı. Yine utanmadılar.

Seçime ilişkin her söylem ve eylemleri Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı üzerine oldu. Halkın demokrasiye ve adalete aç, sefaletten perişan olduğuna, Recep Tayyip Erdoğan'ı değiştirmeye karar verdiğine inandılar. Yetmedi, bizlerin de inanmasını istediler. Alacakaranlık kuşağı filmlerinden gayrısının vizyona girmesine izin vermediler.

Fanatik koro veya alacakaranlık kuşağının hayaletleri hava durumundan bile şikayet eden bir ruh haline büründüler. Yağmur yağdı, iktidara kızdılar, kuraklık oldu yöneticileri suçladılar. Böyle bir ruh halinin hava durumunu düşünebiliyor musunuz? Sürekli karamsar, şikayetçi, mızmız, bıkkın, kötümser, iç karartıcı.

CHP’nin sloganı neydi: "Sana söz yine baharlar gelecek." Bahar umudunu bile çok gördüler. Çiçeklerin açtığını bile görmezden geldiler. Bahar coşkusunu es geçtiler.

Umutla karamsarlık birbirinin zıttıdır. Umut, beklentidir, gülümseyen yüzdür. Muhalefetin görevi umut vermektir. Karalar bağlatmak, karamsarlık yaratmak ve umutları yok etmek değildir.

Kim bu koronun elemanları? Saymakla bitmez. Sosyal medyada kendilerine sanal dünya kuranlar, yankı odalarından çıkmayanlar, gazetelerdeki köşelerinden akıl satanlar, ekranlarda içimizi karartanlar, herkese parmak sallayanlar...

Etrafınıza bir bakın, en yakınınızda bile onlardan bazılarını görürsünüz. İsimlere takılmayın, ha Emin olmuş ha Şirin, ha Enver olmuş ha Ayşenur, ha Şahan olmuş ha Berna. Bazen Portakal, bazen Mengü…Yaz yaz bitmez.

İsim değil, bir zihniyettir onlar. Kimileyin hızlı trene takarlar, kimileyin hastanelere… Kız Kulesi de onlardan sorulur, kütüphaneler de… Doğal gaz ve petrol yatakları bulunduğu müjdelerine bile dil uzattılar. Akıl erdiremedikleri ne varsa tiye aldılar, dalga geçip sahte kahkahalar attılar.

Koronun içinde bir kesim vardı ki, en çok onlar yoruldu. Onlar ki, sosyal medya paylaşımları yapmaktan halsiz düştüler. AK Parti, onların hakkını ne yapsa ödeyemez. Yanlış yazmadım; AK Parti. Çünkü bunların bir bölümü liderlerinin adını bile bilmiyordu. Paylaşımlarında ısrarla "Kılıçtaroğlu" yazdılar.

Bunlar arasında eski milletvekili de vardı, eski belediye başkanları da. Türkiye’de hiç kimse Cumhurbaşkanı’nın soyadını Ertoğan yazmamıştır.

CHP’nin fanatikleri "Kılıçtaroğlu" demeye devam ediyor. Onlar doğrunun peşinde değil. Dağarcıklarındaki her şeyi doğru sanma gibi bir meziyetleri (!) var.

Sonuçların resmî olarak açıklanmasına rağmen onlardan bazıları seçimi "Kılıçdaroğlu"nun kazandığına inanıyor. Sosyal medyada bolca görebilirsiniz. Hem "Kılıçtaroğlu" yazıyorlar hem başkalarını cehaletle suçluyorlar.

"Vefat etmiş tüm ölmüşlerimizin…" diyen elemanları da var, "Bugün kendisi vefat etmiş" cümlesini yazarak Türkçeye yeni ufuklar açan yazarları da. Bunların büyük bölümünün kekeme olduğunu bilmem fark ettiniz mi? Konuşurken değil, yazarken kekeliyorlar. Her biri, kaşık yapıp sapını unutan acemi çırak sanki.

Yazının Bonusu: (İbrahim Oruç'un 'Arapçanın Dehlizleri' adlı kitabından)

Doğru söz söyleyin!

Doğru olan şey, tüm yanlışları tıkayarak yoluna devam eden demektir.

-Kibarca konuş! Bakara, 2/83
-Anlamlı konuş! Müminûn, 23/3
-Gerçeği konuş! Al-i İmran, 3/17
-İncitmeden konuş! Hucûrât, 49/11
-Sesini kıs, nazik konuş! Lokman, 31/19

Yazarın Diğer Yazıları