Bilenler bilir, Harun Reşid ile Behlül-i Dânâ’nın menkıbeleri pek meşhurdur. Harun Reşid, miladi 763’de İran’ın Rey şehrinde doğmuş, 809’da vefat etmiştir. Abbasi döneminin en tanınan beşinci halifesidir ve yirmi üç sene halifelik yapmıştır. Behlül-i Dânâ ise aynı dönemlerde yaşamış kimilerine göre akıllı bir deli, kimilerine göre bir meczup, kimilerine göre de Allah dostu bir velidir. Nükteli, iğneleyici, düşündüren sözlerle Halife Harun Reşid’i doğruya yönlendiren halleri pek konuşulur. Harun Reşid’in kendisine kardeşim diye hitap ettiği, akıl danışıp nasihatini dinlediği bir ademdir Behlül-i Dânâ.
Bu menkıbelerden birinde Behlü-i Dânâ, bir gün sarayda gezinirken Harun Reşid’in makam odasına girer, odada kimsenin olmadığını görüp halifenin makam koltuğuna, tahtına oturur. Behlül tahtta tefekkür ederken onun makamda oturduğunu gören muhafızlar hemen içeri girip Behlül’ü sille tokat tahttan indirirler. Behlül ağlamaya başlar. O sırada olayın üstüne makama gelen Halife Behlül’ün ağladığını görünce muhafızlara sorar, “Ne oldu, neler oluyor burada, Behlül neden ağlıyorsun?” Muhafızların komutanı olayı anlatmaya çalışarak “Efendim sizin makamınıza oturmuştu, biz de biraz hırpalayıp tahttan indirdik. O nedenle ağlıyor.” der. Bunun üzerine o ana kadar susan Behlül-i Dânâ “Hayır kardeşim onun için ağlamıyorum, ben senin için ağlıyorum.” deyince, Harun Reşid, “Neden benim için ağlıyorsun?” diye sorar. Behlül, “Ey kardeşim! Ben senin tahtında, makamında şunun şurasında iki dakika oturdum başıma gelmedik iş kalmadı, sen senelerden beri bu makamda oturuyorsun senin halin ne olacak? Onun için ağlıyorum.” diye cevap verir. Bu söz üzerine Harun Reşid’in gözlerinden yaş dökülmeye başlar, Behlül-i Dânâ’ya dönerek “Ey kardeşim! Ne yapmam lazım? Ne olur bana anlat, nasihat et.” Behlül-i Dânâ “Ey Halife! Tebaan altında bulunanların yaşlılarını annen baban gibi tutmadıkça, orta yaşlılarını kardeşlerin gibi bilmedikçe, gençlerini ve çocuklarını kendi evlatların gibi görmedikçe yarın ahirette hesaptan kurtulamazsın.” diye nasihat verir.
Ha o gün, ha bu gün. Tarihin tekerrüründe sadece olayların, yönetimlerin şekli ile isimler, makamlar, servetler el değiştiriyor. Amentü’ye iman eden, haram ve helale inanan insanların önüne geçip devlet idaresine soyunan, devlet idaresinde bulunan, hatta bir kişiye amir olanların hesap gününde sorumlu oldukları kimsenin veya kimselerin hesaplarını vermeden kurtulamayacakları, din kitaplarımızda açık açık bildiriliyor.
Elli, bilemediniz seksen yüz senelik bir zamanda; makam, mevki, dünyalık ve servet uğruna, kul hakkını, adaleti gözetmeyen hangi makam ve mevkide olursa olsun, ister kendi işinde ister devlet işinde olanların hali, “Sonu ölüm olan bu alemde kesime giden koyunun haline benzer.” diyor din büyükleri. “Onlara kızmak yerine acımak lazım.” diyorlar.
Evet, sanıyorum Behlül-i Dânâ da bu yüzden “Senin için ağlıyorum.” diyordu. “Senin için!”