'Türklerin Tarihi, Hz. Nuh'tan İtibaren Başlar'
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İlyas Topsakal, Türklerin tarihinin Hz. Nuh'tan itibaren başladığını belirterek, ayrıca Türklerin ortak bir alfabesi olması gerektiğini savundu.
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İlyas Topsakal, Türklerin tarihinin Hz. Nuh’tan itibaren başladığını belirterek, ayrıca Türklerin ortak bir alfabesi olması gerektiğini savundu.
Topsakal, Türkiye Kamu Çalışanları Kalkınma ve Dayanışma Vakfı (TURKAV) Kastamonu Şubesi tarafından Halk Eğitim Merkezinde düzenlenen “Tarih ve Kültür Gecesi”ne katıldı. Programda “Türk Dünyasının Bugünkü Meseleleri” hakkında bilgiler veren İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İlyas Topsakal, “Dünyanın her yerinden Türkler var ve buralarda yaşayan Türklerinde çeşitli problemleri var. Son günlerde kamuoyuna çıkıp densiz bazı kişilerin ‘Türk’ yok diyebilecek kadar alçaldığını ve bunları da söylerken akademisyenlere bile dayandıran oluyor. Bu yüzden önce tarihimizi bileceğiz, ondan sonra Türk kime denir bunu çok iyi bileceğiz. İskitler diye bir kavim vardı. Dünyayı 3 bin boyunca yönettiler. Dünyaya önce medeniyet getirdiler, bu dünyaya her şeylerini verdiler. Ata binmeyi, alet yapma gibi günlük yaşantılarda kullanılan her şeyi İskitler denilen kavim öğretti dünyaya. İşte bu milletin adına Türk deniliyordu. Avrupalılar bunu kabul etmiyor ama yapılan son çalışmalar ve çıkan tüm envanterler tarih ilminde İskitlerin Türk olduğunu gösterdi. Avrupalılar, buna şaşırdı ve kabullenmedi. Çünkü Avrupalılara göre, Türkler medeniyet sahibi insanlar olmamalıydı. Türklerin dünyaya medeniyeti getirmemesi gerekliydi. Avrupa’yı, Roma’yı vergiye bağladılar ve buraları yönettiler. Tüm ordular Türklere çalışıyordu. Hz. Nuh’un oğlu Yafes Türk’tü ve Türklerin atası olarak kabul edilir. Bunu neden unuttuk biliyor musunuz? Çünkü artık tarih kitapları değişti. Tarih kitaplarını Türkler yazmıyor, Avrupalılar yazıyor ve bize bunları okutuyorlar. 100 yıl öncesindeki Tarih kitapların başında Hz. Nuh’tan başlar Türklerin tarihi, Yafes’den devam eder ve Oğuz Kağan’dan ceddimize artık kaç kuşak giderse sürer. İşte bunları bilseler şimdi çıkıp ‘Türk diye bir ırk yok’ diyenler neslini bilir. Fakat bunu bu insanların neden kabul etmediklerini üç harfle açıklamak isterim ama terbiyem buna müsait değil. Bu yüzden gidip nesillerini araştırsınlar ve kim olduklarını öğrensinler” dedi.
TÜRKLER, TARİHTE MÜSLÜMANLIĞI KORUYUCUSU OLDU
Doç. Dr. İlyas Topsakal, “Türk dünyası terimiyle kastedilen coğrafya, Türklerin başlangıçtan günümüze yaşadıkları yerleri, etkiledikleri alanları ifade eder. Bu sebeple konu Türk dünyası olunca mutlaka ve mutlaka meseleler ve çözüm önerileri geçmişle ilintili olacaktır” diye konuştu.
Osmanlının, kuzeydeki bekçiler Kazan ve Sibir hanlığının yenilgileriyle artık dönülmez mağlubiyetler zincirine dahil olacağını anlatan Topsakal, şöyle konuştu: “Mağlubiyet üzerine çok sözler söylendi, burada onlara değinecek değilim, ancak asıl mağlubiyet yenilgiyle beraber sosyal dokuların millet şuurunun parçalanması oldu. Bu sonuç şüphesiz bugün ve yarının ve nihai geleceğin en onulmaz yarası olacaktır”
Topsakal, İslam coğrafyasındaki sahip ve koruyucu güç olan Türklerin yenilgisiyle bütün Müslümanların esir edilmesi ve devletlerinden beri edilmesinin karakterlere de yansıdığını belirterek, “Bu yansıma ki bugünkü vahşi ve organize olmayan Müslüman tanımını doğurdu. Bu tarihsel bir öneri; mutlaka sosyal ve psikolojik bir tanımlama da yapılabilir, bunu da o alanın uzmanları yapsın. Özelde Türk dünyasının içinde bulunduğu parçalanmışlık böyle bir sürecin tarihteki izdüşümüdür” dedi.
Rus imparatorluğu üzerine yaşanılan Stalin döneminin aslında milletin hafızasını da aldığını belirten Topsakal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kuşaklar arası iletişimi sağlayan nesiller yok olmuş tevarüs sağlanamamıştır. Sonuçta Türkiye dahil bütün Türk coğrafyasında birbirinden bağımsız ve kodları itibariyle farklı nesiller türemiştir. İşte bu net olarak görülmesi gereken bir gerçekliktir. Bu gerçekliği tespit eden birçok düşünür var, ayrı ayrı Türk ülkelerinde veya topluluklarında. Öyleyse farklı yetişen, aynı eğitim sistemine dahil olmayan, aynı dil ve alfabeyi kullanamayan bu insanlar, nasıl bir araya gelecekler? Veya gelecekte dünyada birbirlerine nasıl destek ve katkı verecekler? Şüphesiz bu mesele geçmişte de ele alındı. Gaspıralı İsmail, Yusuf Akçura, Ahmet Caferoğlu, Zeki Velidi Togan, Ziya Gökalp bunlardan sadece aklıma gelen ilkler. Ancak bunlardan ikisini düşünceleri ve düşüncelerini uygulamaya geçirmeleriyle diğerlerinden ayırmak gerekir. Gaspıralı, Tercüman ile bütün Türk illerine aynı duyguyla şuuru götürdü, ‘dilde fikirde işte birlik’ düsturuyla ölümsüzleşti. İkincisi ise yeni ebediyete uğurladığımız Prof. Dr. Turan Yazgan Hoca ise aldığı bu idealle Türk dünyasında uyguladığı dil, din ve tarihi şuuru eğitim modeliyle yüzyılımızın fikir ve aksiyon adamı olma bahtiyarlığına erişti. Aslında kaybolan şuurun özeti de budur dil ananın öğrettiğidir. Din genelin kabulüdür. Tarih de milletin hafızasıdır”
“İHTİYACI OLAN TÜRK TOPLULUKLARINA YARDIM DOĞAL VE MAKBUL OLANDIR”
Yeni dünyanın, yeni sistemler ve blokların denendiği ve hızla yer değiştirmelerin yaşandığı bir zamanı yaşadığını anlatan Topsakal, şunları kaydetti: “İnsan hakları, demokrasi, bireysel hak ve özgürlükler önemli stratejik kaynaklar ve kullanım alanları, teknoloji, kabulü kolaylaştıran psikolojik durumlar hepsi bu konumda şüphesiz etkili olacaktır. Ancak en önemli etki bölgede kurulan derin ve ayrılmaz akrabalıklar olacaktır. Türkiye de bu bağlardan uzak kalamayacaktır tıpkı Rusya’dan kalamadığı gibi bu güçlü ilişkiler, siyasetten bağımsız insanların bireysel ilişkileriyle devam edip gidecektir ve hele günümüzde hızlanan evliliklerle yeni nesillere yol açacaktır. Özetin özeti tarihsel hafızayla geleceğin uyumlu olarak birlikte çalışacağı mutlu beyinler için orijinal bir programa ihtiyaç var; bu uyumlu ve ortak programa sadece Türkiye’de değil bütün akraba nesillerin de ihtiyacı var. Herkesin aynı kaynaktan beslenebilmesi için ortak bir alfabeye, geçmişi anlayabilecek ortak bir edebi dile ihtiyacı var. Kimsenin ortak bir devlete ihtiyacı yok, kimsenin birbirine abilik yapmasına da ihtiyaç yok. Ancak, gücü olanın olmayana yardım etmesi de belki en doğal ve makbul olandır”
MİLLET, ÜMMETİN ÜSTÜDÜR
Millet’in ümmetin üstü olduğunu belirten Topsakal, “Günümüzde her ne kadar Millet kelimesi ırkçı olarak kabul edilse de bu doğru değildir. Çünkü millet denilince, içerisinde dili, dini, ırkı yani her şeyi barındırıyor. Bu yüzden millet, ümmetin üstüdür. Türkler, her zaman millet olmayı başarmıştır. Bu yüzden Türkler, üstün insanlardır” dedi.
TÜRK DEVLETLERİN ORTAK ALFABEYE İHTİYACI VAR
Dünyada Türklerin birleşmesine gerek olmadığını ifade eden Topsakal, şöyle devam etti: “Çünkü bütün Türklerin, birbirinden güzel toprakları, ülkeleri var. Fakat alfabemizi yani dilimizi ve Türklük ruhunu yeniden birleştirmemiz gerekiyor. Bu birlikteliği mutlaka başarmamız gerekiyor. Bunu başardığımız zaman Türkler, yeniden tarihteki gibi eski gücüne kavuşmuş olur. Ayrıca şuanda zor durumdaki Türk devletlerindeki tüm problemlerde ortadan kalmış olur”
TÜRKLERİN GENİNDE IRKÇILIK YOKTUR
Türklerde hiçbir zaman ırkçılık olmadığını vurgulayan Topsakal, “Türklerin alfabesinde Arapça, Farsça gibi yabancı kelimeler bulunuyordu. Bu dillerden de alıntılar vardı. Bu yüzden Doğudaki insanda Batıdaki insanlar aynı alfabeyi kullanıp aynı dili konuşuyordu. Bastırılan bir kitabı herkes kolaylıkla anlayabiliyordu. Fakat Türklerin alfabesinden Arapça ve Farsça gibi yabancı harfler çıkartıldıktan sonra Türk devletleri birbirini anlamaz hale geldi. Bu yüzden Türklerin hiçbir zaman geninde dahi ırkçılık olmamıştır ve hiçbir zaman ırkçılıkta yapmamıştır. Asıl ırkçılığı Avrupalılar yapmıştır. Avrupalılar, ırkçılığı çok daha iyi bilir ve uygular. Bu sebepten dolayı Türklere ırkçı diyen bir kimseye alfabemizi bile örnek göstermemiz kafidir. Çünkü bizim dilimizde bile her milletin harfi, kelimesi bulundu” ifadelerini kullandı.
DOĞU TÜRKİSTAN ÖKSÜZ BIRAKILIYOR
Doğu Türkistan’ın öksüz ve sahipsiz bırakıldığına dikkat çeken TURKAV Kastamonu Şube Başkanı Prof. Dr. Cevdet Yakupoğlu ise, şöyle konuştu: “Uygurlar, Türklerin en medeni halidir. 1500 yıldır adlarından söz ettirdiler. Büyük alimler çıkarttılar. Fakat böyle bir milletin toprakları 140 yıldır Çin istilasına uğradı. Çin, Doğu Türkistan’a nüfus yerleştirmeye devam ediyor. Burada Uygurlara yönelik zulüm ve işkencelere giderek artıyor. Adeta Uygurlar, kendi topraklarında köleleştiriliyor. Henüz daha doğmayan çocuklar kürtajla annelerin karnından alınıyor. Küçük çocukların ilaç veriliyor ve nesilleri yok edilmeye çalışılıyor. Daha düne kadar ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ diye sokaklara çıkanlar neden buradaki yaşanan zulme seslerini çıkartmıyor. Suriye’de, Filistin’de veya diğer Müslüman ülkelerde yaşananlar görülüyor da Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dışı dram görmezlikten geliniyor. Doğu Türkistan’da yaşananlara ve Çin Devletinin yaptıklarını artık birisinin ‘dur’ demesi gerekiyor”
Konuşmaların ardından Yakupoğlu, Kastamonu’ya yaptıkları hizmetlerden ötürü Belediye Başkanı Turhan Topçuoğlu’na plaket takdim etti. Daha sonra diğer Türk devletlerine ait enstrümanlarla müzik dinletisi gerçekleştirildi.