Oktay Vural 'Kastamonu Belediyesini Geri İstiyoruz'
MHP Gurup Başkanvekili ve MHP İzmir Milletvekili Oktay Vural, Kastamonu Belediyesini tekrar geri istediklerini söyledi.
MHP Grup Başkanvekili ve MHP İzmir Milletvekili Oktay Vural; “Kastamonu Belediyesini geri istiyoruz”
MHP Grup Başkanvekili ve MHP İzmir Milletvekili Oktay Vural, Kastamonu Belediyesini tekrar geri istediklerini söyledi.
Vural, vatani görevini yapmak üzere oğlunu askere göndermek için Kastamonu’ya geldi. Burada oğlunu birliğine teslim eden Vural, daha sonra partisinin İl Başkanlığını ziyaret ederek, “Kastamonu, MHP’yi gönül vermiş bir il. Bundan hiçbir zaman endişemiz olmadı. 30 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde her ne kadar başka bir partiye belediye başkanlığı görevini tevdi etmişler ise bile MHP, siyaset arenasında Kastamonu’ya gönülden bağlıdır. MHP’nin biran önce tekrar yarım kalan hizmetlerini tamamlaması ümidiyle tekrar belediye başkanlığı görevini geri vermesini arzu ediyoruz” dedi.
Oğlunun askerlik vazifesini yapması için Kastamonu’ya geldiklerini açıklayan Vural, “Kendisini bugün komutanlığa teslim ettik. Vatani vazifesini yapacak. Bu vesileyle askerde olan herkese hayırlı tezkereler diliyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için sandık başına gelen vatandaşlarımız 10 Ağustos’ta toplam seçmen sayısının yüzde 74’ünün katılımıyla 12. Cumhurbaşkanını seçti. Tabi yüzde 74’lük seçime katılım oranı önceki seçimlere göre oldukça düşük kaldı. Bu bakımdan tercihte bulunanlar gibi tercihte bulunmayanların esas olarak seçim sonuçlarında etkili olduğu bir seçim olmuştur. Şüphesiz bu tercihte bulunmayanlarında bu tavırlarının sağlıklı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir ama her halükarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bir cumhurbaşkanı seçilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu süreç içerisinde cumhurbaşkanlığı görevine yakışan bir aday olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu uzlaşma adayı olarak sunduk. Ekmeleddin İhsanoğlu seçim döneminde hiçbir siyasi partiyi kötülemeden, hiçbir partiyi ötekileştirmeden, dar siyasi tartışmaların içerisine girmeden cumhurbaşkanlığı makamına yakışır bir aday profili sergilediği için kendisine teşekkür ediyorum. Gerçekten seçim dönemi oldukça adaletsizliklerin yoğun olduğu, dar siyasi polemiklerin oldukça fazla yaşandığı bir seçim dönemi oldu ama biz Türkiye’nin cumhurbaşkanını seçiyorduk. Dolayısıyla Ekmeleddin İhsanoğlu da bu çerçevede kendisini aday olarak gösteren siyasi partilerin dışında bütün milletine yönelik kendi tecrübesiyle bir aday olarak değerlendirmelerini sunmuştur” diye konuştu.
Oğlunun askerlik vazifesini yapması için Kastamonu’ya geldiklerini açıklayan Vural, “Kendisini bugün komutanlığa teslim ettik. Vatani vazifesini yapacak. Bu vesileyle askerde olan herkese hayırlı tezkereler diliyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için sandık başına gelen vatandaşlarımız 10 Ağustos’ta toplam seçmen sayısının yüzde 74’ünün katılımıyla 12. Cumhurbaşkanını seçti. Tabi yüzde 74’lük seçime katılım oranı önceki seçimlere göre oldukça düşük kaldı. Bu bakımdan tercihte bulunanlar gibi tercihte bulunmayanların esas olarak seçim sonuçlarında etkili olduğu bir seçim olmuştur. Şüphesiz bu tercihte bulunmayanlarında bu tavırlarının sağlıklı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir ama her halükarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bir cumhurbaşkanı seçilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu süreç içerisinde cumhurbaşkanlığı görevine yakışan bir aday olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu uzlaşma adayı olarak sunduk. Ekmeleddin İhsanoğlu seçim döneminde hiçbir siyasi partiyi kötülemeden, hiçbir partiyi ötekileştirmeden, dar siyasi tartışmaların içerisine girmeden cumhurbaşkanlığı makamına yakışır bir aday profili sergilediği için kendisine teşekkür ediyorum. Gerçekten seçim dönemi oldukça adaletsizliklerin yoğun olduğu, dar siyasi polemiklerin oldukça fazla yaşandığı bir seçim dönemi oldu ama biz Türkiye’nin cumhurbaşkanını seçiyorduk. Dolayısıyla Ekmeleddin İhsanoğlu da bu çerçevede kendisini aday olarak gösteren siyasi partilerin dışında bütün milletine yönelik kendi tecrübesiyle bir aday olarak değerlendirmelerini sunmuştur” diye konuştu.
Son yıllarda ortaya çıkan anket manipülasyonlarının seçmenin sandığa gitmemesine neden olduğunu ifade eden Vural, “Bu çerçevede sandığa gitmeyenlerin bütün siyasi partiler tarafından sağlıklı değerlendirilmesi gerekmektedir. Neticede Türkiye cumhurbaşkanını seçmiştir. Milletimizin ortaya koyduğu bu irade beyanına saygı duyuyoruz. Tabi cumhurbaşkanlığı makamı her şeyden önce kutuplaştıran, bölen, kin, nefret üreten, dar siyasi polemiklerin içerisine giren bir makam olmamalıdır. Cumhurbaşkanı kurumların ahenkle çalışmasını sağlamalıdır. Kurumların iç işleyişine müdahale etmemelidir. Cumhurbaşkanı paralel bir hükümetin temsilcisi değildir. Dolayısıyla cumhurbaşkanı bir siyasi partinin temsilcisi olmadığı için tarafsız olmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi’nin önümüzdeki dönemde cumhurbaşkanından bekledikleri bunlardır. Bundan sonra böyle olması gerekiyor. Böyle olmaması halinde ahlaka, hem etiğe, hem de anayasaya aykırıdır. Cumhurbaşkanı 77 milyon insanın cumhurbaşkanı olduğu devletin makamıdır. Cumhurbaşkanlığı makamında yalnızca milletimizin tamamını temsil eden Türk bayrağı dalgalanabilir. Bu makamda parti bayrağı dalgalandırılamaz. Cumhurbaşkanı 16 tane Türk devletinin forsunu taşıyor. Bu da şu demektir ki; tarihi huzurunda devleti edep müddet anlayışıyla kurduğumuz devletlerin temsilcisidir. Bu egemenliğin ve devletin Türk devleti olduğu, egemenliğinde Türk milletine ait olduğunun idrakinde olmalıdır. Bunlar bizim cumhurbaşkanına tavsiyelerimizdir. Bu bakımdan makbul ve makul bir cumhurbaşkanlığı yapılması Türkiye’nin geleceği açısından önemlidir” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanlığı makamının arzu ve ihtirasların makamı haline gelmemesini isteyen Vural, şunları söyledi: “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 101. Maddesi’nde Cumhurbaşkanı seçilen kişinin siyasi parti genel başkanlığı ve milletvekilliği ile ilişiği kesilir demektedir. Dolayısıyla Aday Erdoğan’ın Yüksek Seçim Kurulu tarafından kesin sonuçlar açıklandıktan sonra kendisinin parti ile ilişkisi kalmayacaktır. Recep Tayyip Erdoğan’ın Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklanan kesin sonuçlardan sonra milletvekili sıfatı da kalmayacağı için Başbakanlık görevi de sona erecektir. Bu bakımdan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık yapması mümkün değildir. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın ‘15 Ağustos-28 Ağustos arasında Başbakanlık makamına vekâlet edecek birinin olmasını düşünüyorum. 28 Ağustos’tan önce olması durumunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Recep Tayyip Erdoğan ile bir değerlendirme yapması gerekir’ şeklinde açıklamada bulunurken AK Parti’nin kendi içerisindekiler Ağustos ayının 28’ine kadar Başbakanlık görevini sürdürmesi gerekir şeklinde açıklamalarda bulunuyor. Bu durumdan da anlaşılacağı üzere AK Parti içerisinde bir iç huzursuzluk, bir post kavgası başlamış gözükmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 101. Maddesi çok açık ve nettir. Anayasamızın 101’inci maddesine göre Cumhurbaşkanı seçilen bir kişinin siyasi parti genel başkanlığı da, milletvekilliği de otomatik olarak düşer. Kesin sonuçlar açıklandıktan sonra açıkçası anayasanın amir hükmü gereğince birilerinin talebi olmaksızın genel başkanlığı da, milletvekilliği ilişiğinin kesileceği gayet net ve ortadadır”
Recep Tayyip Erdoğan’ın tutumunun Anayasa’nın 101. Maddesini tanımadığını gösteren Vural, şunları kaydetti: “Türkiye bir hukuk devletidir. Biz milletin hukukunu uyguluyoruz. Milletin hukukunu ayaklar altına alanların milleti temsil etmesi mümkün değildir. Bizim tavsiyemiz milletin hukukuna uyulmasıdır. Hukuka uyulmasının bir nemfi yönü bulunmamaktadır. Lüzumsuz yere Türkiye’de bir kargaşa, bir tartışma doğurmanın bir anlamı yoktur. Bu kapsamı dar tartışmalarla milletimizin enerjisini sarf etmenin bir anlamı yok. Milletimizi düşünelim. Ayrıldı, ayrılıyor, ayrılacak ve ayrılmayacak gibi dar polemiklerle zamanı boş yere heba etmek doğru değildir. Dolayısıyla yapılanı gereken iş bellidir, kural bellidir. Seçilmiştir, milletvekilliği düşmüştür, mensubu olduğu siyasi parti ile ilişiği kesilmiştir. Partinin yetkili organları kongre kararı almıştır. Anlamsız bir şekilde Cumhurbaşkanlığı makamının tartışmalara kurban edilmesini doğru bulmuyoruz”
31 Ekim 1989 yılında Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı makamını ilgilendiren imzalı bir yazısını bulunduğunu aktaran Vural, “Kenan Evren’in imzalı yazısına göre Turgut Özal’ın Anayasanın 101’nci maddesinin son fırkası gereğince TBMM Üyeliğinin sona erdiği ve Başbakanlık makamının da boşaldığı anlaşılmıştır. Sonuç gayet açık ve nettir. 1 Kasım 1989 tarihi itibariyle Başbakanlık görevi sona ermiştir. Rahmetli Turgut Özal Cumhurbaşkanlığı makamını 9 Kasım 1989 yılında Kenan Evren’den teslim almıştır. Türkiye’de hukuka uymak gerekmektedir. Bu bakımdan seçildiği andan ve Resmi Gazetede yayınlandığı tarihten itibaren görevinin bittiği anlaşılmaktadır. 21. Dönem’de MHP’den Milletvekili seçilen arkadaşımız Mehmet Cihat Özönder milletvekili seçilmiş fakat mazbatasını alamadan geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiştir. Cihat Özönder hocamız mazbatasını alamamıştı fakat Yüksek Seçim Kurulu ‘Mazbatasını alamasa bile Cihat Özönder milletvekili seçilmiştir. Seçildikten sonra vefat ettiği için ikinci sıradaki milletvekili gelemez’ şeklinde açıklama yaptı. MHP, YSK’nın açıklamasına göre 1 milletvekili eksik şekilde parlamentoda görev yapmıştır. Dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan’ın fiilen Başbakanlık görevi bittiği için bundan sonra Başbakan sıfatıyla yapacağı her işlem hukuka aykırıdır”
Abdullah Gül’ün Milli Güvenlik Kurumu’nu Yüksek Seçim Kurulu’nun kesin sonuçları açıklamadan önce MGK’yı toplantıya çağırmasının amacı zaten belli olduğunu anlatan Vural, şöyle devam etti: “Çünkü doğrudan doğruya görevlendirilmiş, güvenoyu almış bir başbakanın katıldığı son Milli Güvenlik Kurulunu yapmak istemesidir. Daha ilk günden itibaren Anayasayı çiğnemek, delmek doğru değildir, gerçekten anlamsız bir tartışma olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden Cumhurbaşkanlığı makamları, bir takım partilerin kendilerine iş dengelerini korumak için kullandığı bir makam değildir. O makam, milletin ve devletin makamıdır. Bundan sonra Cumhurbaşkanı seçilen zat, bunun açıkçası şeref onurunu koruması gerekmektedir. Anayasayı delme gibi bir girişim olursa, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı makamı kriz çıkaran bir makam olur. Buda yeni bir kriz tartışmalarını ortaya çıkarır. Maalesef bu krizlerden de bir bakıyorsunuz piyasalarda inmeler çıkmalar, yoksa borsa söyle oldu, şöyle oldu. O bakımdan tavsiyemiz odur ki, Anayasaya uyalım, bu süreç aynın devam etsin. Cumhurbaşkanı artık tarafsız olduğunun artık kendisinin Başbakan değil, Cumhurbaşkanı olduğunun farkına varsın. Biri ona söylesin, biri ona anlatsın. Yanında kendisine seven birileri varsa danışmanı gibi, artık sen Başbakan değilsin, AK Parti’nin Genel Başkanı değilsin, seni millet Cumhurbaşkanı seçti. Cumhurbaşkanlığı görevi de, parti ve Başbakanlık görevleri çok başkadır desin. MHP olarak biz, bundan sonra bu süreç içerisinde 2015 yılında Türkiye’yi yönetecek, Türkiye’yi açıkçası içerisinde bulunduğu sıkıntılardan kurtaracak bir siyasi iradeyi taşımak arzusundayız. Partilerimizle var gücümüzle çalışacağız, inşallah çalışmalarımızda bu manada kaldığı yerden devam ediyor. MHP olarak bizim, erken seçim olur mu olmaz mı bilemiyoruz. Fakat MHP teşkilatları olarak zaten biz, her zaman seçime hazırız. Bu bakımdan MHP olarak biz, erken seçimle ilgili siyasi gelişmeler nasıl gelişecek bilmiyoruz. Ama Türkiye’de erken seçim kararı alabilecek yeteri çoğunluk parlamentoda mevcuttur. Bu yüzden çoğunluğun iradesi ne yapacak, bilmiyoruz. MHP olarak zaten 10 ay içerisinde yeni bir seçim var. Seçim dediğiniz andan itibaren, seçim çalışmaları için yakında bir çağrı yapılır, ondan sonra Ocak’tan itibaren seçim çalışması başlamış olur. Artık bu süreçten sonra, yapılacak olan bir erken seçim değildir, normal seçime hazırlık yapılmalıdır. Zaten AK Parti’nin kongresi olacak, yeni hükümet kurulacak, bütün bu süreçler göz önünde bulunduracak olursak 2015 seçimlerine MHP hazırdır. Siyaset her şeye gebedir. Her şey olabilir. MHP, bu her türlü ortama ayak uydurabilecek bir partidir”
MHP olarak kendilerinin Cumhurbaşkanlığı sürecinden ders alarak geleceğe bakacaklarını ifade eden Vural, sözlerini şöyle sürdürdü: “Seçime katılmayan ve seçimi asıl belirleyen katılımın az olmasıdır. Bu katılımın neden az olduğu konusunda her kesin bir değerlendirme yapması gerekiyor. Ama Türkiye, zamanı geldiğinde ülkem ve milletim diyebilmelidir. Türk siyasetinde diyalog ve uzlaşma kapısı her zaman olmalıdır. Ben, herkesin Cumhurbaşkanı olacak, siyasi partilerin aday profiliyle bundan sonraki seçimlere örnek bir tecrübe edinmiş durumdayız. En önemlisi, vatandaşın sandığa gitmesini temin etmektir. Siyasi iradeyi belirleyecek olan vatandaşın sandığa gitmesini temin etmek gerekiyor. Sandığa vatandaşın gitmemesi, güç boşluğu oluşturur. Güç boşluğu da organize güçleri biraz daha güçlü hale getirir. Bu durumda elbette bütün vatandaşlarımızın sandığa gitmeme sebeplerini iyi incelemeli ve iyi belirlemeliyiz. Ona göre de bunlardan bir sonuç çıkartmak gerekmektedir. Ama sandığa gitmeyen vatandaşlarımızdan netice itibariyle bu sonuçlara etkili olmuştur. Sonuca etkili olduğuna göre, bizim de muhakkak ki bunu sağlıklı bir şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Sandığa gitmemiş olmamak, bir siyasi iradede değişiklik anlamına gelmez. Siyasi iradede değişikliğin olması söz konusu değildir. Ayrıca ben, parti rekabetini 2015 yılında yapacağım. Ama Cumhurbaşkanı makamında, hepimizin demokrasi, hukuk devleti, özgürlükler ülkesi içerisinde hepimizin değerlerini temsil eden bir şahsiyettir. Dolayısıyla zannederim bu süreç, bundan sonra ki Cumhurbaşkanı seçimlerinde önemli bir tecrübe olmuştur. Bu süreçten sonrada muhakkak şunların gözden geçirilmezi lazım. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin finansman süresi, propaganda meselesi, bunların yeniden değerlendirilmesi gerekiyor, kanunda bu eksikliklerin ortadan kaldırılması gerekiyor. Biz, sadece bir aday olarak Erdoğan’a değil, Başbakan Erdoğan’a karşı yarıştık. Devletin uçağıyla, devletin helikopteriyle, devletin imkanlarıyla rekabet eden bir adayla yarıştık”
Vedat İKİZOĞLU-Kazım BOLAT