Mehmet Feyzi Efendi, vefatının 31. yılında anılıyor
Mehmet Feyzi Efendi, vefatının 31. yıl dönümünde bir dizi etkinliklerle anılacak.
Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı (TÜRKAV) ve Kutlu Bilgi Araştırma ve Dayanışma Derneği (KUTBİL) her yıl olduğu gibi bu sene de Mehmet Feyzi Efendi’yi vefatının 31. yıldönümünde bir dizi etkinlik ile anacak.
Program, 8 Mart 2020 Pazar günü saat 11.00’da Mehmet Feyzi Efendi’nin Gümüşlüce’deki Kabristanında Kur’ân-ı Kerim tilaveti ve Hatim Duası ile başlayacak. Ardından misafirlere etli pilav ikramında bulunulacak. Öğleden sonra saat 14.00’da ise Kuzeykent Grand Moni Konferans Salonu’nda “Feyizler Sultanı; Mehmet Feyzi Efendi” konulu bir konferans tertip edilecek.
Konuşmacı olarak Mehmet Feyzi Efendi’nin en yakın talebesi İlahiyatçı-Eğitimci ve aynı zamanda yazar olan Musa Özdağ'ın katılacağı programa, tüm Kastamonu halkını davet eden TÜRKAV Kastamonu Şube Başkanı Hamdi Özden; “Vakfımızın bu dev organizasyonuna her yıl beş binden fazla gönül dostu katılmakta ve Kastamonu’nun manevi değerlerinden Mehmet Feyzi Efendi’yi yâd etmektedir. Mehmet Feyzi Efendi’nin, günümüzde önemi daha da iyi idrak edilen fikir ve görüşlerinin, milletimiz ve tüm insanlık için ortaya koyduğu reçetelerin başta Kastamonu halkı olmak üzere tüm Türk-İslâm alemine anlatılması için TÜRKAV üzerine düşen görevi yapmaktadır ve bundan sonra da aynı gayreti gösterecektir” dedi.
MEHMET FEYZİ EFENDİ'NİN HAYATI (28 Mart 1912 – 4 Mart 1989)
Çocukluğundan itibaren ilim aşkıyla yetişen ve bu aşk çerçevesi içerisinde din, vatan ve millet mefkûrelerini kendileriyle görüşmeye gelenlere aktaran ve hayatını Rasûlullah Efendimiz'in sünneti doğrultusunda devam ettiren Mehmet Feyzi Efendi, 28 Mart 1912 tarihinde Kastamonu’da dünyaya gelmiştir. Babası İzzet Efendi, annesi Hâfıza Ayşe Hanım'dır. İlk dersini mahalle mektebinde Çerkez Hoca Hanım'dan almıştır. Çocukluğundaki olgun davranışlarını ve ilim meclislerine devamını gören dönemin âlimleri, Onun gelecekte parmakla gösterilecek büyük bir zat olacağını söylemişlerdir.
Yedi yaşında başladığı Yârabcı adındaki mektepte altı sene okuyarak ilk tahsilini tamamlamıştır. Altı yaşından itibaren, Sinan Bey Camii İmamı ve Nasrullah Camii Hatibi Kastamonulu Kurra Hafız Ömer Fazıl Aköz ile tanışmış ve ondan Kur’ân-ı Kerîm hıfzını ve talimini tamamlamıştır. Yine Kastamonu hocalarından Mercanzâde Hâfız Tevfik Efendi, Hâfız Abdurrahman Efendi ve Hoca Kâmil Efendi'den dinî ilimlerle ilgili dersler okumuştur.
Askerliğini 1935-1937 seneleri arasında İstanbul'da muvazzaf olarak yapmış, daha sonra yine İstanbul'da yedi ay ihtiyat askerliğinde bulunmuştur. İlme olan aşkı ve şevki askerliğinde de devam etmiş, askerlik süresince Cumartesi günleri evci çıkıp Fatih dersiâmlarından akrabası da olan Hoca Ahmed Efendi'nin evinde misafir olmuştur. Pazar günleri öğleden evvel Sultan Ahmed Câmii'nde Ayasofya hocalarından Nevşehirli Hacı Hayrullah Efendi'den, öğle namazından sonra Fatih'te Hüsrev Hoca Efendi'den, ikindiden sonra Beyazıt Câmii’nde Seyyid Abdulhakîm Arvâsî’den, tefsir ve hadis dersleri dinlemiştir.
Askerlik dönüşünde, daha önce Kastamonu'ya gelmiş olan Bedîuzzaman Saîd Nursî ile tanışmış ve ondan Kelâm, İslâm Felsefesi ve Mantık'a dair dersler almıştır.
Sonraki yıllarda özel ilmî çalışmalarını yürütmek, isteyenlere ders vermek; kendisiyle görüşmeye gelenlere, sohbetleriyle Allah ve Rasûlullah sevgisi kazandırmak gayesiyle evlerinin bir odasını dershane edinmiştir.
1957 tarihinde evlenmiş, dört kızı ve bir oğlu olmuştur.
Mehmet Feyzi Efendi, kendisinden ders almak için gelen talebelerine Kur'ân Tâ’lîmi, Hadis, Fıkıh, Akaid, Arapça Sarf-Nahiv vb. alanlarda dersler vermiştir. Kendisinden ders almış olanların arasında profesörler, öğretmenler, müftüler, vaizler, imamlar ve sair meslek mensuplarından pek çok kimse bulunmaktadır.
1966, 1970 ve 1976 senelerinde üç defa haccetmiştir.
Daima müspet (olumlu) düşünmeyi, müspet konuşmayı, müspet hareket etmeyi; etrafta fitne uyandıracak fikir ve davranışlardan şiddetle kaçınmayı; din ve dünya işlerinde daima orta ve kolay olan yolu tavsiye eden; dinî ve millî unsurları bir bütün olarak görüp değerlendiren Mehmet Feyzi Efendi, bir Mirâc Gecesine tekabül eden 4 Mart 1989 Cumartesi günü vefat etmiştir. Kastamonu Gümüşlüce’deki aile kabristanında metfundur.
Her yıl Mart ayının ilk hafta sonu Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı Kastamonu Şubesi ve Kutlu Bilgi Araştırma ve Dayanışma Derneği tarafından düzenlenen “Mehmet Feyzi Efendi’yi Anma Haftası” programlarında Mehmet Feyzi Efendi, kabri başında Kuran-ı Kerim tilaveti, hatim duası; panel, konferans ve çeşitli etkinliklerle anılmaktadır.
MEHMET FEYZİ EFENDİ’DEN FEYİZLİ SÖZLER
Hayatı boyunca yapmış oldukları tavsiyelerden ve veciz sözlerinden bazı örnekler:
“Milli bünye ferdi bünyeden daha mühim, daha sağlam, daha üstün ve daha câmîdir. Bunun için her fertte millî bir sadakat lazımdır.”
“Kur'ân, ölülere hitap etmiyor! Dirilere hitap ediyor! Asrımız Kur'ân asrıdır.”
“Rasûlullah Efendimiz'den bize Kur'ân kaldı, ilim kaldı, sabır, tahammül ve şefkat kaldı.”
“Taşıyla toprağıyla mübarektir Kastamonu. Mekke silsilesine bağlıdır. Buradan oraya yol vardır.”
“Türkistan, Buhara, Semerkant… Bu beldelerin hepsi Ehl-i Sünnet ve Maturidi idi. Buralara batıl mezhepler bile girememiştir.
“Müspet düşünelim, müspet söyleyelim, müspet hareket edelim.”
“Mefâhir-i milliyye, mefâhir-i dîniyye ve sadâkat-i vataniyye (din, vatan ve millet sevgisi) mefkûresi; bu üçü bir arada olduğu zaman onulmayacak hiçbir yara kalmaz.”
“İslamiyet ruhumuz, milliyetimiz de bedenimizdir. Beden sağlıklı olursa ruhumuz da sağlıklı olur. Ruh ile beden, et ile tırnak gibidir. Biri diğerinden ayrılmaz.”
“Vatan şarttır. Vatanı korumak; ırzını, namusunu ve dinini muhafaza etmektir. Çünkü bunlar, vatanla muhafaza olunur. Vatana hürmet, şehitlere ve atalara hürmettir. Her günah, her suç bağışlanabilir; ama vatana ihânet suçu başka! Vatana ihânet, nesilden nesle, batından batına intikâl eder.”
“Her millet evvelâ kendi millî bünyesini ıslah etmeli; sonra İslâm milletleri el ele vermeli. Çünkü kendi başına ayakta duramayan kimseler, el ele verince daha çabuk yıkılırlar ve düşerler!”
“Türk Milletinin uyanması lazımdır. Bütün gayrı millîler köşeleri bucakları kapmışlar, birbirlerini koruyorlar. Birbirlerine sahip çıkıyorlar. Memleketin idaresini ellerine almışlar. Hakiki Türkler ise önceki imparatorluğun verdiği gevşeklik ve şöhret ile hala eski kafadalar. Gayet mütevazi bir vaziyette hayatlarından memnunlar. Ama uyanmaları lazım. Çünkü elde ne imparatorluk kaldı ne de eski hakimiyet. Elde bir avuç toprak kaldı. Uyanmalı, gözünü açmalı ve memleketin önemli noktalarına gelmeli; dinine, vatanına, milletine, ırzına ve namusuna sahip çıkmalıdırlar. Kendi kendine sahip çıkıp; kendisi, kendisini idare etmeli, memlekette söz sahibi kendisi olmalıdır."