Köylü, 'Cemaat, BDP'ye oy istiyor'
Hakkı Köylü, cemaatin Kastamonu'da diğer partilere oy istemesini anladıklarını belirtti.
Köylü, “Cemaat, BDP’ye oy istiyor”
TBMM Adalet Komisyonu Başkanvekili ve AK Parti Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü, cemaatin Kastamonu’da diğer partilere oy istemesini anladıklarını belirterek, fakat doğuda BDP’ye oy istemelerine bir anlam veremediklerini söyledi.
TBMM Adalet Komisyonu Başkanvekili ve AK Parti Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü, cemaatin Kastamonu’da diğer partilere oy istemesini anladıklarını belirterek, fakat doğuda BDP’ye oy istemelerine bir anlam veremediklerini söyledi.
Köylü, partisinin Özlem Düğün Salonunda düzenlediği toplantıya katıldı. Burada konuşan Hakkı Köylü, son birkaç aydır Türkiye’de anormal bir hareketliliğin yaşandığına dikkat çekerek, “2011 yılında MİT Müsteşarının bir savcı tarafından ifadeye çağrılmasıyla bir olay başladı ve bazı durumların anlaşılması gündeme geldi. Daha doğrusu biz bazı hareketleri o zaman fark edebildik. Yani işin bahanesini en azından o zaman fark edebildik. Niye çağırdılar MİT Müsteşarını? MİT’in mensuplarından birisi, MİT görevlilerinden birisi terör örgütünün içindeymiş. Orada yakalamışlar, mademki sen örgüt içindesin, sen de örgüt üyesisin. Kimden emir aldın, elbette ki baştaki amirinden emir aldın. Onu yakaladılar, ondan sonra ona emir veren kişi olarak MİT Müsteşarını da çağırdılar ve tutuklamayı kafaya koydular. Biz bunun haberini aldık. Ondan sonra hemen kısa sürede bir kanun çıkardık. MİT görevlileri, Başbakanın izni olmadan kesinlikle sorguya çekilemez, yargılanamaz diye. Ondan önceki kanunlarımızda da vardı, ama bir açık buldular, onu değerlendirmeye kalktılar. Peki MİT nasıl çalışır? MİT’in çalışma şeklini ben çok iyi biliyorum. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın elemanları örgütlerin içine girerler. Onlar örgütün içine girmezse zaten kendi görevini yapamaz, mümkün değil. Sokaklarda gezerek ondan bundan bilgi toplayarak MİT çalışamaz. Bir örgüt hakkında en iyi bilgiyi o örgütün içine sızarak alır. CIA da bunu yapar, MOSSAD da bunu yapar, KGB de bunu yapar, bütün dünyanın istihbarat teşkilatları böyle çalışır. Bizdeki de olağan bir şeydir. Bu arada olmuş bir şeyi de söyleyeyim, bakın başımdan geçen bir olay: Türkiye’nin büyük bir ilinde Başsavcı olarak görev yapıyorum. Bir ara dediler ki MİT Bölge Başkanı seninle görüşmek istiyor. Görüşelim telefonla dedim, telefonla olmazmış, bulunduğunuz yere gelecek dediler. O zaman 15 dakika sonra Adliyede olacağım, Adliyeye gelsin dedim. 15 dakika sonra geldi Adliyeye. Ne oldu, hayırdır, dedim. O arada bir partinin il binasını polis basmıştı bir iki saat boyunca, oradan 6 kişiyi gözaltına almışlar, onlardan parti yöneticileri var, il başkanı var, geldi bana dedi ki il başkanı bizim adamımız dedi. Bu partinin il başkanı bizim adamımız dedi. Yani bizim kullandığımız birisimi, yoksa bizim mitin gerçek görevlisi mi, bizim gerçek görevli adamımız dedi. Anlaşıldı. Savcıya talimat verdim. İl başkanının başına bir şey gelmeyecek şekilde soruşturmayı yürüt dedim. Peki dedi, 2 saat sonra geldi savcı arkadaşımız, beni de çok iyi tanıyan birisi, aksi takdirde derki bizim başsavcı da acaba örgütçü falan mı der. Düşünebilirdi, ama bildiği için öyle düşünmedi, peki bu MİT’in adamı mıymış dedi, evet MİT’in adamıymış dedim. Bakın Milli İstihbarat Teşkilatı bir partinin il başkanını kendi adamından yapmış, bundan daha başarılı bir iş olabilir mi, bu parti de terörle iç içe olan bir parti. Uzantıları da bugün devam ediyor, o günkü ismi başkaydı, bugünkü ismi başka, ama hiç terör dışına çıkmamış bir partiydi. Terörle iç içe olan, ona destek veren bir partiydi. O savcı arkadaşımız da, O da tecrübeli bir savcı olduğu için dedi ki, onun yanında bir kişiyi daha serbest bıraktım, dikkat çekmesin diye, dedi. İşte MİT böyle çalışır. Ama birisi ihanet içerisinde ise, buna çomak sokar, sonra geldik dedik ki MİT ile niye uğraşılıyor? Geldik gezi olaylarına. Gezi olaylarının masumane olaylar olduğu anlatıldı, birkaç kişi toplandı, üç beş, onbeş, yüz, beş yüz, derken Türkiye’nin her tarafına yayıldılar, vurdular kırdılar, tüm örgütler işin içinde, çok anormal bir şey oldu. Dış dünyayı dinlerseniz ve içeridekileri de dinlerseniz Türkiye’de hükümet yıkılıyor artık. Birçok kişi inanmış, telefonla birbirlerini kutluyorlar. Bu işin içinden, bunun yapılması halinden zevk alan kişiler, şu anda bazı partilerin içinde olan insanlar bunlar, birileri kutlamaya başlamışlar, hadi gözünüz aydın hükümeti yıkıyoruz, birkaç gün sonra yeni bir hükümet kuruluyor diye, bunu gezi olayları sırasında düşünmüşler, ama orada da başarılı olamadılar. Hatırlarsanız Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bunları çağırdı, siz ne istiyorsunuz dedi, görüştüler, çıktılar dışarı, çıkınca şunları söylediler; ‘Bizler Gezi Parkı Projesinin iptal edilmesini istiyoruz. Üçüncü Boğaz Köprüsü Projesinin iptal edilmesini istiyoruz. Üçüncü Havaalanı Projesinin iptal edilmesini istiyoruz. Kanal İstanbul Projesinin iptal edilmesini istiyoruz. Türkiye’de yapılan hidroelektrik santralleri projelerinin iptal edilmesini istiyoruz. Nükleer santral projesinin iptal edilmesini istiyoruz.’ Şimdi aklı başında her insan düşünür ve der ki; Allah Allah, kim bunlar, ne istiyorlar, yani bir Türk bunu istemez, Türkiye’de yaşayan bir gavur da olsa o bile bunu istemez, bunu isteyen ya bir haindir, ya dışarıdan birinin ajanıdır. Ajan demek hain demektir zaten, ya da delidir. Bu adamlar deli olmadığına göre o halde bir ihanet içindeler, birilerinin güdümüyle hareket ediyorlar, orda baş edemediler, geldiler 17 Aralık’a. 17 Aralık’ta yargı ve polis eliyle bir harekete geçtiler. Ondan da çok emindiler, biz bu işi çözeceğiz dediler, bu sefer bitiriyoruz dediler, işi Başbakana kadar uzatıp bu hükümeti yıkarız dediler. Evet, harekete geçtiler, nereden başladılar biliyor musunuz, bakan çocukları falan, onları saymıyorum. Onlar suçu varsa, yargılanıyor zaten, cezasını çekerler. Türkiye’de, demin saydığım, bu büyük işleri yapan firmaların yöneticilerini aldılar ve bunların bütün mal varlığına el koydular. Atadan, babadan, deden kalma nesi varsa, el koydu bu mahkemeler. Bu, usule uygun muydu, hayır değildi. Kanunda yeri var mıydı, kesinlikle yoktu. Kanunda yeri olsa bile bakın garabete ki, polisten gelen evraklar bir torba içinde mühürlü, savcı hiç açmıyor mühürlü torbayı. Koyuyor buraya, sadece kişilerin adını yazıyor, mal varlığına el konulsun diye. Hakim hiç açmıyor torbayı, savcıdan gelen iki satır yazı üzerine, o da iki satır bir yazı yazıyor. Bütün mal varlığına el konulmuştur diye. Kararı gördüm çünkü. Peki ne olacak bunlara el koyunca. Tabi ki bizim bütün büyük yatırımlarımızın hepsi duracak. Bu kişiler bunu yapamaz, mümkün değil artık” dedi.
“TÜRKİYE, MUZ CUMHURİYETİ DEĞİL”
Yapılan operasyonlarda bir şeyi çok iyi hesap edemediklerine dikkat çeken Köylü, hükümetin başındaki Recep Tayyip Erdoğan ile arkasındaki milletin gücünü hesap edemediklerini belirterek, “Başbakanımız, bir gecede Aksaray’daki valiyi aldı, İstanbul’a Emniyet Müdürü yaptı, görüntü üzerinde bir zaptı rapt hareketi çekti, arkasından hemen HSYK üzerinde bir düzenleme yaptı, diğer ilgili görevdeki savcılar bir tarafa çekildi, başsavcı değiştirildi, başsavcı yanına 5 tane savcı aldı, dedi ki bakalım şuna dedi, hakikaten doğru mu bu el koyma kararları. Bir baktılar ki hiç dosyalar falan açılmamış, açılmadan bu karar verilmiş. Tabii savcı kararı kaldırdı, ekibiyle birlikte. Şimdi onu yapan hakimler hesap veriyorlar, verecekler. Daha başka kimlere ne çeşit ihanet edildiyse onlar da hesap verecek, herkes durduğu yeri bilecek arkadaş. Burası Türkiye Cumhuriyeti, öyle muz cumhuriyeti değil”
“BU OLAYLARI HESAP ETMEK CEEMATİN AKLINA GELMEZ”
Cemaatin bu tür olayları yapma gibi bir kabiliyetinin olmadığını ve bu olayları planlamak için akıllarına bile gelmeyeceğini ifade ederek, “İhanet dışarıda. Dış güçlerin ihanetine alet olan kişiler var. Dış güçler ne istiyor. Bakın, Türkiye ne yaptı, şu son 5-6 yıldan bu tarafını anlatıyorum. Dış dünyaya o kadar çok el attı ki Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu, Uzak Doğu, Afrika, Asya, aklınıza neresi gelirse her ülkeye gitti. Her ülkede büyükelçilikler açtı. Her ülkeye ticaret yapmaya başladı. Ama buraları yıllardır sömürenlerin de ayağına basmış oldu. Kim bu sömürenler? Dünyadaki büyük şirketler, küresel şirketler. Bunlar Yahudi şirketleri, Amerikan şirketleri Alman, Fransız, Rusya, İsrail, hep büyük şirketler. Peki bu büyük şirketler gelip bizimle niye uğraşıyorlar, onu da anlatacağım. Siyasi yönden Türkiye güçlenmeye başladı ve oradaki insanların üzerinde sözü geçer oldu. Bugün Ortadoğu’da Türkiye’nin fikrini almadan kimse hareket etmiyor. Bu başkasının işine gelmez. Küresel şirketlerin bir özelliği var, şunu yapıyorlar, televizyonda adamın birisi çıktı anlattı. Adı endüstriyel tetikçi. Ne yaparsın sen dediler, biz dedi çok sayıda kişiyiz, biz küresel şirketlerin menfaatlerini koruruz. Nasıl korursunuz, bir ülke eğer bunların menfaatlerine zarar verirse ya da o ülkeden bunlar bir menfaat elde edemezse, biz dedi harekete geçeriz. Önce dedi o ülkenin başındaki kişiye, şimdi bu bahsettiğim ülkelerin hepsi geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler, o ülkenin başındaki kişiye rüşvet teklif ederiz. Rüşvet vermeye çalışırız. Başarılı olabilirsek mesele yok. Başarılı olamazsak o zaman o ülkeyi karıştırırız dedi. Ülkede kargaşa çıkarırız ve bu şekilde iktidarı devirmeye çalışırız dedi. Örnekleri var mı, çok sayıda var. İşte şu Rusya’yı, Ukrayna’yı bile bu şekilde karıştırdılar. Brezilya’yı karıştırıyorlar. En son Bosna Hersek’i karıştırdılar. Afrika’daki birçok ülke karıştı ve bugün savaş içerisindeler. Çünkü bunlar savaştan nemalanıyorlar, oralara bol miktarda silah satıyorlar. Peki bu şekilde olmadı, o zaman o ülkenin silahlı kuvvetlerine darbe yaptırırız, dedi. Bunda da başarılı olamazsak dedi, o ülkenin başındaki adamı ortadan kaldırırız. Bunu da yaptınız mı gerçekten diye sorulunca, evet dedi, birkaç ülkede bunu da yaptık dedi. Şimdi bunu düşününce Türkiye’de oynanan oyunları biraz anlamaya başladık. Peki global şirketler neden bu kadar çok uğraşıyorlar bizimle? Dedim ya siyasi yönden, onların işlerine gelmedi. Onların ihracat bölgelerine girdik. O işlerine gelmedi. Ondan sonra sayın Başbakan çıktı dedi ki; Biz artık sıradan bir devlet değiliz, biraz kendimize gelmemiz lazım. Eğer dünyada yer edinmek istiyorsak başka bir şeyler yapmamız lazım. Nereden başlayalım? Bir kere savunma sanayimizi güçlendireceğiz. Dışarıya bağımlı olmayacağız. Şu bizim basit piyade tüfeğini biz yapacağız dedik, yaptık, dışarıya da satıyoruz. Tankı yapacağız dedik, tankı yaptık, dışarı pazarlıyoruz. Helikopter yapacağız dedik, onu da yaptık, dışarı pazarlıyoruz. Uçağımızı kendimiz yapacağız dedik onu da yapacağız, pazarlayacağız. Ama silah şirketleri dedi ki bu kadar ileri gidemezsiniz. Daha sonra Başbakan dedi ki uçak yapmaya başlıyoruz, uçakları kendimiz yapacağız, ona bozuldular, arkasından birkaç şey daha söyledi, biz dedi uçak gemisi yapacağız. Adamlar, ‘Ne yapıyor bu adamlar, nereye gidiyor bu adamlar’ dediler. Nereye gittiği belli, bir ay içerisinde 120 milyar dolarlık ihale yapmışız. Bu saydığım büyük projeler, dünyada hiçbir ülkede şu an böyle bir şey yok. Bunu görünce zaten onlarda şafak attı. Gezi olayları falan ondan sonra başladı. Ama Türkiye şuna karar verdi. Biz dedi artık dünyada onun bunun oyuncağı değiliz. Başkalarının ortaya koyduğu projeleri planları uygulayacak değiliz. Planımızı projemizi kendimiz çizeriz, kendimiz uygularız, ayrıca kimse bize dayatmada bulunamaz dedi” şeklinde konuştu.
“HİÇ BEKLEMEDİĞİMİZ KİŞİLER, TÜRKİYE’YE İHANET ETTİ”
Hiç beklemedikleri kişilerin Türkiye’ye ihanet ettiğini açıklayan Köylü, şunları söyledi: “Aksi takdirde onlar içeride operasyon falan yapamayacaklardı. Bunun için acı konuşuyorum. Biz ihanetin olabileceğini düşünememiştik. Bunlar bizim kardeşlerimiz, bunlar iyi müslümandır, hizmet için gayret ediyorlar, falan filan. Gene de aklımıza gelmezdi. Şu anda Kastamonu da vardır, belki içinizde de vardır cemaate mensup olan kişiler. Biz onlardan hiç şüphelenmeyiz. Şüphelenmemekte haklıyız, çünkü onların böyle şeylerle zaten alakası yok. Ama onlar da bir hata etmişlerdir. Dünya kadar yardım etmişlerdir. Ve nitekim giden paralarının nereye gittiğini onlar da bilmiyorlar. Bak burada ağlıyorlar, hesap da sormuyorlar. Soramıyorlar, çünkü paralarınız nereye gitti, o da belli değil. Yukarıda birileri başkasına çalıştı, onu da bilemiyorlar. Devlet bilemediğine göre onlar da bilemez. Ama onlara bir görev düşüyor burada. Artık meydana çıktı ve net bir şekilde anlaşıldı. Binlerce kişi dinlendi, niye binlerce kişi dinlendi, herkes var bunun içinde, dinleme kayıtlarını üst üste koyuyorlar, her şey duruyor yerinde, 3-4 sene öncesinden beri, niye işlem yapmıyorsun? Yok, niye, çünkü şantaj olarak kullanılacak. Her çeşit insan var bunun içinde, Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin, bunları dinledin, bir şantaj olarak gerektiğinde kullanırım dedin. Yahu bir ülkenin Başbakanını, Cumhurbaşkanını, Dışişleri Bakanını dinliyorsan, bu demektir ki bu casusluktur. Yani Dışişleri Bakanı Başbakanla veya Cumhurbaşkanıyla konuşurken herhalde köyüne su yol çeşme falan isteyecek değil, bunu konuşmayacak. Türkiye’nin gizli şeylerini konuşacak, dış siyasetini konuşacak. Bunu niye dinler birisi, ya dışarıdan birinin hatırına, ya parayla, ya korkudan, ne sayarsan say, ihanet içerisindedirler. Vatan hainidirler, kanundaki adı da casusluktur bunun. Bunu yaptılar, bu net bir şekilde öğrenildikten sonra, artık ben diyorum buradaki insanlarımıza, bunu siz de bilin, bu yoldan dönün, buradan size ekmek yok, bu sizi kötü yola götürür, hepsi hesabını verecekler. Bir şey daha söyleyeyim. Ev ev geziyorlar Türkiye’nin her tarafında kapı kapı geziyorlar. Bu cemaat mensubu arkadaşlarımız Kastamonu’da diyorlar ki şu partiye oy verin, ak partiye oy vermeyin diyorlar. Kendilerini hala iyi bir şeye hizmet ettiklerini savunuyorlar mı onu bilmiyorum. Ama aynı ekip doğu ve güneydoğuda kapı kapı geziyor, BDP’ye oy verin diyor. İşte bundan sonrası size kalmış, eğer onlar BDP’ye oy verin diyebiliyorsa, o zaman neresini savunacaksınız? Neresine inanacaksınız, neresine güveneceksiniz? Biz size nasıl güveneceğiz? Bunu ispat etmek zorundasınız? Türkiye’nin bir bölgesinde BDP’ye, PKK ile ilişkideki bir partiye oy verin diyebiliyorsa, siz artık düşünün. Kastamonu’daki insan düşünsün. BDP’ye oy verin diyen bir zihniyet varsa yukarıda, siz aşağıda şapkayı önünüze koyarak düşünmek zorundasınız. Burası neresi, burası Kastamonu, Şeyh Şaban-ı Veli’nin memleketi. Şeyh Şabanı Veli’den feyz almış Onun yolundan giden insanların memleketi. Övünç kaynağımız bizim. O zaman niye şeyh Şaban-ı Veli gibi birisi varken, onun yolundan gitmek varken, Türkiye’ye dahi gelmeyen, dışarıda başkasının güdümünde olan birisinden emir alarak, sanki ona taparcasına hareket edersiniz. Siz de söyleyin onlara çok iyi düşünsünler. Gerçekten ellerini vicdanlarına koysunlar. Ondan sonra milliyetçi arkadaşlarıma seslenmek istiyorum. Diyorlar ki biz milliyetçiyiz. Soruyorum onlara bu milliyetçilik nasıl bir şeydir. Hakkı Köylü olarak herkes bilir benim de milliyetçi olduğumu. Peki soruyorum onlara milliyetçilik nedir, milliyetçi ne yapar? Milli ve manevi değerlere önem verir, vatanını milletini sever, vatanına milletine hizmet eder. Peki bunu öne sürerek yaptığınız bir şey var mı, yani bu değerler için de bizim yaptıklarımız şunlardır diye. Hiçbir şey yok. Sadece kolunu kaldır, bağır, slogan at, onu da burada atıyorlar, git Siirt’te, Şırnak’ta, Hakkari’de slogan at da göreyim ben seni. Burada çok ucuz bu laflar. Bakın üstüne basa basa söylüyorum, bugün Türkiye’de en milliyetçi adam Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bugün Türkiye’deki en milliyetçi parti Adalet ve Kalkınma Partisi’dir. Türkiye’deki halkı kalkındırmak için yaptığı hizmetleri hepimiz biliyoruz, bunda ihtilafımız yok. Bu millet için kellesini koymuş bir iktidar var. Bize diyorlar ki dış türklere bir şey yapmıyorsunuz. Onlar neler yaptılar ki. Sadece şunu söyleyeceğim. Etiyopya’nın Harer şehrindeki Harer Türklerine, Moğolistan’da yaşayan Dukha Türklerine biz yardım götürmüşüz. Dünyanın neresinde bir Türk kabilesi var, Türk ailesi var, ona gittik TİKA aracılığıyla. Moğolistan’da Orhun yazıtları var, Göktürklerden kalma orhun abideleri, onu bulduk, onları meydana çıkardık, hepsini bir yere topladık, bir müze haline getirdik. Ve oraya da 42 kilometre asfalt yaptık. Bütün dünyanın hizmetine sunduk. Bakın görün Türklerin eserleri nelerdir diye, Kazakistan’da Hun Türklerine ait mezarları bulduk onları koruma altına aldık”
“EN MİLLİYETÇİ PARTİ AK PARTİ’DİR”
Son 12 yılda AK Parti iktidarı tarafından dışarıda bulunan Türklere yapılan hizmetleri anlatan Köylü, ayrıca Suriye’ye yardım götüren TIR’ların durdurulmasına sert tepki gösterdi.
AK Parti’den daha milliyetçi bir partinin olmadığını vurgulayan Köylü, şöyle devam etti: “Memleketine, vatanına millerine hizmet eden ve dünyanın her yerindeki Türkleri düşünen daha milliyetçi bir parti bulamazsınız. Bunun için bu seçimlerde belediye başkanlığı oylaması yapılacak elbette, ama bu seçimlerde şuna dikkat etmenizi istiyoruz. Bu seçimlerde Türkiye şunu ispat edecek, dışarıda kurulan bütün tuzakları alt eden, dışarıya karşı baş kaldıran, artık bu dünyada ben de varım, ben kimsenin oyuncağı değilim, istediğimi yaparım diyen bir Türkiye var karşınızda dedirtmenin zamanıdır. Bu seçimde bunu oylayacağız”
“TAHSİN BABAŞ’IN HER SOKAKTA BİR MÜHÜRÜ VAR”
AK Parti Belediye Başkan Adayı Tahsin Babaş’ın siyaset bilmediği yönünde bazı eleştirilerin olduğuna değinen Köylü, şunları kaydetti: “Sizin belediyeyi bildiğinizden daha fazla onun siyaseti var. Onun siyaseti, sizin belediyeciliğinizden çok daha fazladır. Siyaseti biz yaparız, kimse endişe etmesin. O, hizmet için geliyor, başka bir şey için gelmiyor. Böyle afralı tafralı laflar söyleyerek, hayal kurarak falan gelmiyor O. O, size hizmet için geliyor. Bize de bu lazım. Aslında onlara da bu lazım. Bize hayal aleminde gezen, süslü lafları söyleyen, bir belediye başkanı lazım değil. Onun hizmeti önemli. Efendim, orada burada boy göstersinmiş. Boy göstermese de olur. Her sokakta bir mührü var, her sokağa girmiş, her yere bir hizmet yapmış, yardım yapmış, bundan sonra da O diyor ki; bu yeterli değil, bu şekilde ben bunu yapamam diyor. Biz de dedik ki gel o zaman beraber yapalım. Allah’ın izniyle bundan sonra Kastamonu’yu da, Türkiye’deki hıza uygun olarak kalkındıracağız. Kastamonu’yu değiştireceğiz”
VEDAT YUNUS İKİZOĞLU (İHA)