Kastamonu'nun tarihi
Yazar Ata Erdoğdu'nun anlatımıyla Kastamonu tarihi.
Yazar Ata Erdoğdu (Kastamonu Kültürü)
Kastamonu şehri ve çevresi ile ilgili olarak tarihi kaynaklarda, ansiklopedilerde farklı bilgiler bulunmaktadır. “Kastamonu” kelimesi için de değişik görüşler vardır.
Bir zamanlar coğrafyacıların “Kastamoniya” olarak kullandıkları kelimeyi İbn-i Batuta “Kastamuni” olarak ifade etmiştir. Bizans kaynaklarında “Kastamon” olarak kullanılırken, IX ve X. yüzyıl arasında Avrupalıların “Kastamboli” olarak kullandıklarını görüyoruz. Osmanlı eserlerinde “Kastamoni” olarak yer alan kelime Cumhuriyet Döneminde “Kastamonu” olarak bu günkü şeklini almıştır.
“Kastamonu” kelimesinin geçmişi ve menşei ile ilgili olarak şu iddialar vardır.
1) İlk çağ beldesi anlamında “Germancopolis” kelimesinin zamanla değişerek bu günkü hale geldiği ile ilgili iddianın geçerliliği yoktur.
2) Kosta-Pol (Kosta’nın şehri) iddiası da geçerli değildir.
3) M.Ö. 1300 yıllarında Hititler tarafından mağlûp edilen Gas veya Gasga hâkimiyetinden zamanla Kastamonu kelimesinin oluştuğu iddiası daha doğru görülmektedir.
4) Bizans Hanedanı Komnenlerin isminden Kastra - Komnen (Komnenlerin Kalesi) kelimelerinin zaman içinde ve telaffuz değişiklikleri ile Kastamonu’ya dönüştüğü iddiasının savunucuları azdır.
5) “Kastın neydi Moni?” Efsane olarak yıllardır anlatılan bu olayın Kastamonu adının kaynağı olamayacağı açıktır. Bütün bu iddiaları doğrulayacak veya destekleyecek sağlam ipuçları bulunmamaktadır. Üstelik ilk ve orta çağlarda bu isme de rastlanmamaktadır. Ancak Bizans dönemi ve Türklerin Anadolu’ya akınlarının başladığı yıllarda Kastamonu sahneye çıkmaktadır.
***
Kastamonu ve yöresinde eski dönemlere ait pek çok eser ve kalıntı bulunmasına karşılık Strabon’un bahsettiği Paflagonya (Pophlagonia) ve Pompeipolis Kastamonu ile doğrudan ilgili değildir. Çünkü Paflagonya; Kastamonu, Çankırı, Sinop illeri ile Samsun, Bolu, Zonguldak illerinin bir bölümünün yer aldığı bölgeye verilen isimdir. Paflagonya’nın en önemli merkezlerinden olan Pompeiopolis’in bu günkü Taşköprü ilçe merkezinin yanındaki Hımbıllı (Zembilli-Zımbıllı) Tepe’de M.S. ilk yüzyıllarda önemli bir ticaret ve ilim merkezi, aynı zamanda yörenin başkenti olduğunu görüyoruz. Yine bu dönemde önemli bir merkez olarak görülen Timotinis, Araç İlçesi yakınlarında bulunmaktadır.
Kastamonu, Malazgirt Savaşı sonrasında Anadolu’ya yayılan Türklere 1074 yılında Danişmentliler vasıtasıyla geçer. 1084 yılında yörede Karatekin Bey yönetiminde bir beyliğin varlığından söz edilirken, bu yıllarda yörenin özellikle Bizans ve Türkler arasında sık el değiştirdiği görülmektedir.
1213 yılında Çobanoğulları yönetimine geçen yöre, 1309 yılında Candaroğulları’ndan Süleyman Paşa tarafından işgal edilir.
Candaroğulları Döneminde (1333) burayı ziyaret eden İbn-i Batuta: “Bu şehir Anadolu’nun en büyük ve en güzel beldelerinden biridir. Yaşamak için pek çok kolaylıkları olan, eşya fiyatlarının ucuz olduğu yerler arasında bulunmaktadır.” diye anlatır.
1385 yılında İsfendiyar Bey’in hâkimiyetine geçen bölge, yedi yıl sonra (1392) Yıldırım Beyazıt’ın orduları tarafından Osmanlı topraklarına katılır. Ankara Savaşı sonrasında yeniden Kastamonu’ya dönen İsfendiyar Bey burayı bir ticaret ve ilim merkezi yapar.
1461-1462’de kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine giren Kastamonu’da 1468 -1474 yıllarında Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan valilik yapmıştır.
Osmanlı hâkimiyetinde; saldırı ve işgal görmeyen Kastamonu 1832 yılında Tosya, Kastamonu, Devrekâni, Taşköprü çevresinde Araçlı Tahmiscioğlu Hacı Mustafa’nın başarısızlıkla sonuçlanan isyanına sahne olmuştur.
1572-1573 tarihli büyük nüfus ve vergi tahriri defterinde; şehirde 46 mahalle, 1069 hane olduğu verilirken 1900 yılı başlarında; 1919 dükkân, 45 mağaza. 15 hamam bulunduğu, üryani eriği, misket elmasının meşhurluğu, bakırcılık sanatının ileri düzeyde olduğu ifade edilmektedir.
***
20. yüzyıl başında Osmanlı Devleti arka arkaya savaşlara giriyordu. Trablusgarp, Balkan ve 1. Dünya Savaşı. Kastamonu, savaş alanının dışında kalmasına rağmen bu savaşlara gönderdiği binlerce evlâdının dönüşünü görememiştir. 1911 yılında başlayan savaşlara gidenler, ardı ardına cepheye koşmak zorunda kalmışlardır. Son vatan topraklarının savunulmasıdır amaç. Ama bu savaşların hemen hiçbiri sevindirici sonuç getirmemiş, geride babasız binlerce evlat bırakmıştır. Savaştan dönebilenler ya sakat kalmışlar, ya da yıllarca savaş bitkinliğinden kendilerine gelememişlerdir. Mondros Ateşkesi’nin imzalanması sonucu savaş bir an bitmiş gibi görünmüşse de asıl mücadele bundan sonra başlayacaktır. Son mücadeledir bu! “Ya istiklâl, ya ölüm!” İşte bu savaşta Kastamonu’nun alacağı görev çok kutsal ve önemlidir. İşgal dışında kalan birkaç bölgeden biri olan Kastamonu hem cephane yolu, cephane nakliyecisi, hem de cephanenin kahramanı, emanetçisi olma zorundadır. Kurtuluş Savaşı’nda kendine düşen görevin bilincinde olan yöre halkı, eli silah tutanları cepheye uğurlarken, bir taraftan da cephe gerisi hizmete koşacaktır. Kara, yağmura, tipiye rağmen kadını, erkeği, genci, ihtiyarı bu görevde yer almıştır. Dalgaya, soğuğa rağmen, İnebolu’ya gemilerle gelen cephane sandallara, oradan da kıyıya, depolardan kağnı arabalarına yüklenmiştir. Yolculuk günlerce dağ aşa, çay geçe devam etmiştir. İnebolu, Küre, Şeydiler, Kastamonu, Çankırı hattıdır ki, gerçek İstiklâl Savaşı’nı kazanmıştır. Millî Mücadelenin başlatılmasında ve mücadeleye karşı halkın destek olmasında Kastamonu önderlik görevini yerine getirmiştir.
***
Cemiyetlerin kurulması, mitinglerin yapılması, özellikle kadın mitinginin gerçekleştirilmesi, Mehmet Akif Bey’in Kastamonu’da kaldığı sürede yaptığı çalışmalar ve Nasrullah Camii’nde yaptıkları konuşmalar önemli olaylardandır. 12 Mart 1921’de resmen İstiklâl Marşı olarak kabul edilen şiirin Anadolu’da ilk defa Kastamonu Açıksöz Gazetesinde yayınlanması da bir başka özelliktir.
İnebolu halkı Kurtuluş Savaşı’nda üstün gayret ve cesaret örneği göstermiştir. 9 Haziran 1921’de buranın bombalanması yaşanan diğer heyecandır. Bu olaylar sonucu TBMM, 11 Şubat 1923 tarihli 99. oturumunda İneboluları beyaz şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirmiştir.
İstiklâl Savaşımızın başarı simgesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk 23-31 Ağustos 1925 tarihleri arasında Kastamonu’yu ziyaret ederek, cephede olduğu kadar cephe gerisinde insanüstü gayret ve kahramanlık göstererek bu savaşın başarıya ulaşmasında inkâr edilemez hizmet veren İnebolulu, Küreli, Seydilerli, Devrekânili, Taşköprülü ve Dadaylılara, kısaca tüm Kastamonululara takdirlerini açıkça ifade etmişlerdir. Bunun kalıcı bir belgesi olarak da Şapka ve Kıyafet İnkılâbı’nı Kastamonu’da, Kastamonulularla gerçekleştirmişlerdir.
ATA ERDOĞDU KİMDİR?
1948 yılında Daday Dereköy’de doğdu. İlkokulu köyünde okudu. 1967 yılında Göl Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. Şenpazar Gürleyik Köyü’nde bir yıl sınıf öğretmenliği yaptı. Askerlik görevini er öğretmen olarak Mardin Midyat ve Azdavay Gültepe Köyü’nde yerine getirdi. 1974 yılında Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi. Kastamonu Merkez Ortaokulu’na sosyal bilgiler öğretmeni olarak atandı. 1982 yılına kadar Merkez Ortaokulu’nda öğretmen ve müdür yardımcısı olarak görev yaptı. 15 yıl Kastamonu Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı görevini yürüttü. 1993-1994 yıllarında Kastamonu İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü görevine vekalet etti. 1996 yılında emekli oldu.
İletişim : [email protected]