Erdoğan'dan Feyzioğlu'na Danıştay yanıtı: İşine gelince evet, gelmezse hayır
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun Adli Yıl açılışında Danıştay'ın başörtü kararını eleştirmesine tepki gösterdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun Adli Yıl açılışında Danıştay'ın başörtü kararını eleştirmesine tepki gösterdi. Erdoğan, "Danıştay gibi önemli bir kurumumuz bir karar alıyor, aldığı karar başörtülü olanlarla ilgili bir olumlu karar. Şu anda hukukçu, akademisyen avukat neyse birisi de çıkıyor diyor ki 'biz bunu kınıyoruz veya üzüntü duyuyoruz, bunu kabullenemiyoruz' Bu nasıl iş? Bir taraftan inançlara saygıdan bahsedeceksin, öbür taraftan inancının gereğini yerine getirenlere karşı böyle bir tavrın içine gireceksin. Bir diğer taraftan da bir yargı kurumunun aldığı kararı da üzüntüyle karşılıyorum diyorsun. İşine gelince evet, işine gelmezse hayır." dedi.
Marriott Otel'de gerçekleştirilen Uluslararası Kamu Denetçiliği Sempozyumu'na katılan Erdoğan burada yaptığı konuşmada 12 Eylül 2010'da gerçekleştirilen referandumda kapsamlı anayasa değişikliği ile birlikte halkın çoğunun 'evet' oyu kullanarak Kamu Denetçiliği Kurumu'nun kurulmasına onay verdiğini anlattı. Erdoğan, 2012 haziran ayında da yasal düzenlemeyi yaparak bu kurumu ihdas ettiklerini söyledi. Kamu Denetçiliği Kurumu'nun 6 aydır faaliyette olmasına rağmen 4 bin 476 şikayetle ilgili çalışmalarını sürdürdüğünü belirten Erdoğan, "Kamu denetçiliği toplumda hızlı bir şekilde kabul gördüğünü müşahede ediyoruz." şeklinde konuştu. Erdoğan, "Kamu Denetçiliği Kurumu öngördüğümüz ve arzuladığımız şekilde idare ile vatandaş arasında köprü ve hakem olacağına inanıyorum" diye konuştu.
BÜROKRASİDE ZİHNİYET DEĞİŞİMİ
Demokrasinin sadece kurumların tesis edilmesinden sadece hakların teslim edilmesinden ibaret olmadığını söyleyen Erdoğan, "Demokrasi bir zihniyet devriminin benimsemenin özümsemenin kabullenmenin neticesinde en ideal anlamda işlevsel duruma gelir. Devleti miletin hizmetkarı olarak yeniden şekillendirebilirsiniz. Yargıyı tüm baskılardan yönlendirmelerden uzak tutarak en ideal anlamda bağımsız hale getirebilirsiniz. Özgürlükleri temel hakların anayasa ve yasalarla kayıt alabilirsiniz. Ancak zihniyet değişimi ya da zihniyet devrimi gerçekleşmediği sürece yapılanlar sadece kağıt üzerinizde kalacak, pratik teorinin çok arkasından gelecektir. Devlet kağıt üzerinde en modern en ileri hakları vatandaşına temin edebilir ama bürokrasinin zihniyeti değişmiyorsa bürokrasi kendisini yeni şartlara hazırlamıyorsa, toplum demokratikleşirken bürokrasi köhnemiş geleneklere sık sıkıya sahip çıkıyorsa işleyiş mutlaka eksik kalacaktır."
Ancak Türkiye'de son 11 yılda çok önemli reformlar yaptıkları halde zihniyet devriminin çok geriden geldiği için reformların tam manasıyla bireye topluma vatandaşa yansımasının zaman aldığını söyleyen Başbakan Erdoğan, "Zihniyet değişiminin vakit alacağını elbette biliyoruz. Ancak zihniyet değişiminin er ya da geç mutlaka gerçekleşeceğine inanıyoruz. Bu anlayışla yavaşlamadan hız kesmeden reformlarımızı sürdürüyoruz. Türkiye toplumu yeniliklere her zaman açık olmuş, yenilikleri çok hızlı bir şekilde benimsemiştir. Bürokrasinin de yenilikleri hızlı bir şekilde benimsemesi yani topluma ayak uydurabilmesi için kararlılığımızdan asla taviz vermiyoruz. Hükümet olarak önümüzde bürokratik oligarşiyi bulmamıza rağmen reformlarımızın bürokrasi kanalında zorlandığını görmemize rağmen bugüne kadar kararlığımızdan hiç taviz vermedik. Bundan sonra da reformlarımızı hız kesmeden sürdürecek bürokrasinin de toplumun hızına yetişebilmesi için samimiyetle cesaretle mücadele edeceğiz." ifadelerini kullandı.
Erdoğan ardından son 11 yıldaki reformları anlattı, DGM'nin, OHAL'in, kaldırılmalarını örnek verdi: "Vatandaşlıktan çıkarılanlara haklarını iade ettik, yerleşim yerlerine eski isimlerinin verilmesinin önünü biz açtık, cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi talebini biz yerine getirdik, askeri yargının yetki alanının daraltılması, EMASYA protokolünün kaldırılmasını, YAŞ kararlarına karşı yargı yolunun açılmasını biz kaldırdık, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkını biz getirdik, kültürel hakların çocuk ve kadın haklarının korunmasını adeta sessiz devrimleri biz gerçekleştirdik."
ŞİİRLE GELEN MAHKUMİYETNİ ÖRNEK VERDİ
Bunu yaparken bürokratik engellerle karşılaştıklarını belirten Erdoğan, "Türkiye bölünür parçalanır toplumsal huzur bozulur dediler, engeller önümüze çıkarılıp bu reformlar engellenmeye çalışılmıştır; ancak bu kaygıların tam tersine biz bu reformlarla Türkiyeyi yükselttiğini toplumsal huzuru arttırdığını gördük. Türkiye'de siyasi partiler medya dahi reformlara karşı çıkarken biz kararlılıkla gerçekleştirdik. Bundan 11 yıl önce bir siyasi partinin her konuda konuşma görüş bildirme özgürlüğü yoktu. Belli konlar adeta mayınlı araziydi. Şahsım talim terbiye yüksek kurulunun tavsiye ettiği kitaplarda yer alan Ziya Gökalp'a ait bir şiiri okuduğum için mahkum oldum, hapiste yattım. Kimse şu anda bunu görmüyor, bize saldıranlar. Şu anda yazarken çizerken bırakın eleştiriyi eleştiri sınırlarını aşarak bize hakaret etme özgürlüğüne sahip olanlar şu anda bizim düşünce özgürlüğümüz yok diye eleştiriyorlar. küfre varıncaya kadar bunları yapabildikleri halde hala kalkıp özgürlüğümüz yok diyebiliyorlar. Şu ne der bu ne der diyerek siyasi partiler dahi kendilerini kısıtlamak zorunda kaldılar, biz doğru neyse evrensel değerler neyse bu istikamette yürüdük. Hükümetimiz bu kısıtlamaları tamamen ortadan kaldırmıştır."
11 YIL ÖNCE ÇETELERDEN KORKULARAK YAZILAMIYORDU
Bundan 11 yıl önce gazetelerde her haberi yapmanın, her manşeti atmanın, her konuda yazabilmenin mümkün olmadığını söyleyen Erdoğan, "Belli çevrelerden özellikle devlete sirayet etmiş çetelerden korkuluyor özgürlükler kullanılamıyordu. Hükümetimiz medya üzerindeki yazarlar üzerindeki ifade özgürlüğü üzerindeki tüm bu korkuları ortadan kaldırmıştır. Gösteri yapmanın basın açıklaması yapmanın yürüyüş yapmanın neredeyse imkansız olduğu çok sert karşılıklar bulduğu bir Türkiye'den bugün şiddete başvurmadığı sürece, bunun altını çiziyorum, vatandaşların haklarını kullanmaları bu ülkede mümkündür." dedi.
Türkiye'nin AB üyeliğine de değinen Erdoğan, Türkiye'den sonra başvurmalarına rağmen birliğe alınan ülkeleri "biz den sonra birçok çıraklar usta konumuna geldiler, AB'ye alındılar. AB standartlarına ulaşmak için 11 yılda çok önemli reformlar yaptığımız halde hak ve özgürlüklerin kullanılması konusunda standartları yakalamış bazı alanlarda standartları aşmıştır." dedi.
Salonda bulunan Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Ria Oomen-Ruijten'i kastederek Erdoğan, "Değerli dostumuza burada şunu söylüyorum; 23 ve 24'üncü fasılların açılması noktasında biz buna hazır haldeyiz, faslı engelleyen kimdir? Güney Kıbrıs. Kim bu Güney Kıbrıs? Siyasi nedenlerle AB'ye üye yapılan daha sonra AB üyesi ülkelerin 'biz Güney Kıbrıs'ı üye yaptık ama yanlış yaptık' dediler, bunların en başında da Merkel, bizzat kendisi bunu ifade etmiştir." şeklinde konuştu.
DÜNYA VE AVRUPA TÜRKİYE KONUSUNDA YANLIŞ BİLGİLENDİRİLDİ
Yabancı misafirlerin katıldığı toplantıda son derece hassas bir noktaya değinmek istediğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti: "Özellikle AB'nin veyahut da bazı çevrenin hükümetimize karşı bir karalama kampanyası olmuştur. Biz tabi bunun Avrupa'nın Türkiye hakkında son derece yanlış bilgilendirmesi için özel gayret gösterildiğini biliyoruz. Tutuklu ve hükümlü gazeteciler konusunda Avrupa ve dünya kamuoyu sistematik şekilde tamamen yanlış bilgilendirilmektedir. Türkiye'deki ifade özgürlüğü konusunda aynı çevreler son derece yanlı biçimde bilgilendirilmektir. Türkiye'de toplumsal olaylara müdahale, temel hak ve özgürlüklerin kullanılması konularında aynı şekilde dünya ve Avrupa kamuoyu sistemli bir şekilde yanlış yönlendirilmektedir. Özeleştiriyi büyük bir memnuniyetle yapıyoruz. Tabi ki yüzde yüz her şeyi çözdük böyle bir iddianın içinde değiliz. Örneğin bir seyahatte Almanya'daydım, orada bir yere gidiyorduk. Bize doğru yönelen birini Alman polisi bileğinden yakaladı ve dirsekten çekerek yere yatırdı, tekmeledi. İngiltere'de Londra'da, Fransa'da aynı şekilde neleri gördük. Bu kötü örnekleri örnek olarak almıyorlar. Bizim polisimiz dayak yemiştir ama son anına kadar tahammül etmiştir.
Biber gazı sıkmak AB mevzuatında var. Açısını derecesini isabetli bir şekilde kullanmamış olabilir, bunun da gereği yapılıyor, o ayrı bir konu; ama biber gazı kullanılamaz diye birşey AB muktesebatında mevzuatında da yok. Su kullanılabilir ama mermi kullanılamaz. Gerçek mermiyi gösteri yapan kullanıyorsa buna ne demeli? Bunlar karşısında polis ne yapacak. Gerçek mermi ile yaralanan hatta ölen polislerimiz oldu. Tüm bunlar son dönemdeki gösterilerde ne yazık ki önümüzde olan gerçekleer var."
"AĞAÇ DİKME KONUSUNDA VAGON DEĞİL LOKOMOTİFİZ"
Tüm bunlar bilinmeden görülmeden veya dezanformasyon yapılmak suretiyle Türkiye hakkında bu tür kampanyalar sürdürüldüğünün altını çizen Başbakan Erdoğan, "Mesela çok masum gerekçeler öne sürüldü. Neydi? Ağaç söküldü ağaçlar kesildi bundan dolayı gösteriler oldu. İddia ile söylüyorum; AB ülkeleri ile biz ağaç dikme noktasında şu anda rekabetteyiz, biz bu konuda vagon değiliz lokomotifiz. İktidara geldiğimizden bu yana milyonlarca ağaç diktik. Hızla da bunu devam ettiriyoruz. Avrupa'nın her yerinde yeri gelir ağaçları sökersin başka yere nakledersin, bunları hep gördük. Avrupa'ya Fransız değiliz, Avrupa'yı tanırız, biliriz. O makineleri nasıl ürettiklerini de biliriz, o araçları Avrupadan ithal eden bir ülkeydik. Ağaç sökme makinelerini diyorum."
Kendisinin belediye başkanlığı döneminde de yeşile önem verdiklerini anlatan Erdoğan, "Bilhassa yeşile hayranım hastayım yeşili çok severim. Bize de adeta çevre düşmanı gibi yaklaşım içerisinde olmak bize karşı büyük bir haksızlık olur. Bütün engellere bütün sabotajlara rağmen gerçekleştirdiğimiz reformlar demokrasi konusunda samimiyetimizi ortaya koyuyor. Bizi eleştirenlerle bizi dünya kamuoyuna şikayet edenlerle Türkiye'de yıllarca demokrasinin değişimin önünde duran kesimler maalesef aynıdır. Türkiye'yi dünyaya ifade özgürlüğü olmayan ülke olarak lanse edenlerle içerde çözüm sürecine karşı çıkanlar aynı kişilerdir." dedi.
AB'YE SURİYE VE MISIR ELEŞTİRİSİ
Erdoğan, konuşmasında ayrıca AB'ye Suriye ve Mısır konusunda da eleştirilerde bulundu: "Suriye'de 100 binler öldürülüyor, peki Batı nerede? Batı şu anda Suriye'ye karşı ne yaptı? Attığı bir adım var mı, yaptığı bir şey varmı? Sadece konuşuyor, AB ne yapıyor? AB Mısır'daki darbeye darbe diyememiştir. Sadece müdahalede kalmıştır, o zaman darbeyi bize tanımlasınlar, darbe nedir? Demek ki bu tür darbeler rahatlıkla yapılabilir meşrudur sandığın içinden çıkmak hiç önemli değil."
ÇOĞUNLUĞUN AZINLIĞA TAHAKKÜMÜ
Erdoğan ayrıca son zamanlarda gündeme gelen bir başka konuya da değindi: "Birşey tutturuldu son zamanlarda; çoğunluğun azınlığa tahakkümü, nedir bu? Yani çoğunluk eğer halkından ülkeyi yönetme yetkisi almışsa bu ülkeyi yönetir, zulmediyorsa bir yanlış yapıyorsa yargı niye var? Bunu yargılamak için. Sandık niye var, önüne tekrar geldiği zaman onu indirmek için. Ama böyle diyerek azınlığın veya seçkinlerin çoğunluğa tahakkümünü neyle izah edeceksiniz? Azınlık, çoğunluğa tahakküm ediyor. Seçkinler, aynı şekilde tahakküm ediyor. Danıştay gibi önemli bir kurumumuz bir karar alıyor, aldığı karar başörtülü olanlarla ilgili bir olumlu karar. Şu anda hukukçu, akademisyen avukat neyse birisi de çıkıyor diyor ki 'biz bunu kınıyoruz veya üzüntü duyuyoruz, bunu kabullenemiyoruz' Bu nasıl iş? Bir taraftan inançlara saygıdan bahsedeceksin, öbür taraftan inancının gereğini yerine getirenlere karşı böyle bir tavrın içine gireceksin. Bir diğer taraftan da bir yargı kurumunun aldığı kararı da üzüntüyle karşılıyorum diyorsun. İşine gelince evet, işine gelmezse hayır. Yıllarca bu ülkede azınlık konumunda olanlar hep buna sabrettiler ama molotof kokteylini eline alıp sokaklara çıkmadılar. Hep sabrettiler. Şimdi rahatsız oluyorlar. Biz rahatsız değiliz, biz bu ülkede başı örtülü başı açık bütün vatandaşlarımıza hep saygı duyuyoruz hepsi güvencemiz altında. Bugüne kadar da bunu yerine getirmenin bahtiyarlığı içndeyiz. Böyle yaptığımız içindir ki halkımız bizi kucakladı. Bu şekilde bu süreci işletiyoruz. Biz Cumhuriyet tarihinin en köklü en demokratik reformlarını gerçekleştiren, bu reform kararlığını da sürdüren bir ülkeyiz." ifadelerini kullandı.
Erdoğan şunları söyledi: "Demokrasi güçlendikçe imtiyazlarını kaybedenler var, hukuk güçlendikçe imtiyazını kaybedenler değişimi engellemek için her yola başvuruyor. Ama biz kimseye imtiyaz sağlamadan ayrıcalık tanımadan 76 milyona eşit mesafede devlet anlayışın ve hukuk sistemini kurduk güçlendirmeye devam ediyoruz. 76 milyon devlet ve hukuk karşısında eşittir. Temel hak ve özgürlükler konusunda eşit haklara sahiptir. Türkiye'de devlet vatandaşına tepeden bakan ceberrut bir devlet değildir. Zaman zaman aksaklıklar olabilir, yanlışlıklar olabilir. Bunların üzerine kararlılıkla gidiyoruz, ombudsmanlık bunun için var. Her vatandaşın devlet kapısından güleryüzle girmesini çıkarken çok daha mütebessim çıkmasını sağlayacak her reformu kararlılıkla uygulayacağız. zihniyet değişimi kolay değil zordur. Önyargıları kırmak atomu parçalamaktan daha zordur. Ombudsmanlık anayasa mahkemesine bireysel başvuru hakkı bu anlayışın bir neticesidir."