'Ekonomide önceliklerimiz ve reformlar'
Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkan Yardımcısı, Ekonomik Kurul Üyesi Ahmet Yelis '2020 yılı sonu itibariyle küresel ekonomide yüzde 5 küçülme beklenmektedir' dedi.
Yelis yaptığı basın açıklamasında; "2020 yılında başlayan ve halen devam eden Kovid-19 salgın hastalığı bütün dünyada ve ülkemizde son derece ağır etkiler ve ivme kayıplarına yol açmıştır.
Küresel ekonomik sistemde zaten var olan sorunlara pandemi dinamit etkisi yapmıştır.
2020 yılı sonu itibariyle küresel ekonomide yüzde 5 küçülme beklenmektedir.
Salgın hastalıkla birlikte çözmemiz gereken ekonomik sorunlar dahada derinleşmiştir.
Türkiye’nin acil çözmesi gereken sorunların başında istihdam gelmekte olup, diğer iki önemli sorundan biri cari açık diğeri ise enflasyondur.
Bu sorunlara ilaveten önlem alınmazsa yüksek faizde sorun olmaya namzettir.
Türkiye’nin ihtiyacı olan yapısal reformları; Hukuk, Eğitim ve Ekonomik alanlar olarak sınıflandırabiliriz.
Yapısal reformlar, bir sistemin daha verimli çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dayanıklı hale getirebilmesi için o sistemin yeniden yapılandırılmasıdır.
Yapısal reformların yapılabilmesi, için gerek görülen alanda yapısal bozukluğun nereden ve nasıl düzeltilebileceği konusunda azami görüş birliği olması gerekir.
Ayrıca ekonomi alanında yapılması gereken yeni düzenlemeleri yapmak için reformları beklemeye gerek de yoktur.
Reformlarla birlikte acilen ekonomi içi yapılması gereken konularda da geniş çaplı çalışmalar başlatılmalıdır.
EKONOMİK REFORMLARI 10 BAŞLIKTA TOPLAYABİLİRİZ
1- Büyümenin ithalata bağımlılıktan kurtarılması ve cari açığın düşürülmesi,
2- Bütçe açığının azaltılması ve bütçe gelirlerinin dolaylı vergilere dayalı olmaktan çıkarılması,
3- Sosyal güvenlik reformu,
4- Tasarrufların korunması, kamu ve özel kesimde israfının önlenmesi,
5- Tarım ve reel sektörde yapısal reformlar,
6- Kurumsal reformlar,
7- şeffaflık konusunda reformlar,
8- Nitelikli ve üretken insan yetiştirme kapasitemizi geliştirecek reformlar,
9- Gelir dağılımını iyileştiren reformlar,
10- Üretimi ve istihdamı teşvik eden reformlar.
İSTİHDAM VE İŞSİZLİKLE MÜCADELE
TÜİK’in açıkladığı son verilere göre; işsizlik sayısı 4 milyon 5 bin ve işsizlik oranıda yüzde 12,7’dir.
Fiili işsizlik oranı ise yüzde 23,6 ve fiili işsiz sayısıda 8 milyon 353 bin.
Ekonomi bir korelasyon içinde çalışmaktadır.
İstihdam; geliri - gelir; tasarruf ve tüketimi - tasarruf ve tüketim; yatırım ve üretimi - yatırım ve üretim; ihracat ve tüketimi - ihracat ve tüketim; büyüme ve istihdamı oluşturmaktadır.
Yani baştan sona, sondan başa bir döngü vardır.
Bütün bu parametreler içerisinde tasarruf yetersizse istihdama giden bütün yollarda tıkanma söz konusu olmaktadır.
Tasarruf yetersizliği dış kaynak ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır.
Uzun yıllar finansal sistemden pay/avans alma yetisi olan ülkemizin bu yeteneğinin azalması, istihdam dahil ekonomik alanda sıkıntılara neden olmaktadır.
Kaynakların verimli kullanılması, israf ve öncelik taşımayan harcamalardan uzak durulması ekonominin olmazsa olmazıdır.
İşsizimize iş bulmak için yüzde 5 oranında üretime dayalı büyümeliyiz.
Aksi halde ekmeği olmayanların sayısı 82 milyon nüfus içinde 50 milyonu geçer.
ENFLASYONLA MÜCADELE
Tüm dünyada enflasyon yükseltme sorunu varken, bizim niye enflasyon düşürme sorunu yaşadığımız herhalde konuyu yeterince ciddiye almadığımız içindir.
Bütçe açığı ve cari açık enflasyonun en önemli sebeplerindendir.
Faiz arttırımı kısa vadede enflasyona çözüm olsada, sonrasında kendisi bir sorun haline dönüşür.
Ekonomide kurallı piyasa, şeffaflık, hukukun üstünlüğü ve israfın önlenmesi; hem faizde hem dövizde hem de enflasyonla mücadelede olmazsa olmazdır.
CARİ AÇIK 'ÇİN CARİ AÇIK SORUNUDUR'
Cari açık sorununun başında ise, enerji ve Çin sorunu gelmektedir.
Enerji ayrıca incelenmesi gereken bir konudur.
Ülkemiz enerji konusunda ciddi çalışmalar ve atılımlar içindedir.
Çin yüzde 87 dış ticaret açığı verdiğimiz tek ülkedir.
Çin’le son beş yılda (2019 yılı sonu itibarıyla) toplam 126 milyar dolar dış ticaret işlemi yaptık.
113 milyar doları ithalat, 13 milyar doları ihracat olarak gerçekleşti.
Üzerinde tartışmaya değmez mi?
Ara malı ve teknolojik ürünlerin ithalinin yerine bu ürünlerin ülkemizde üretimi hızla gündeme alınmalıdır.
Ar-Ge, inovasyon, dijitalleşme, teknoloji ve üretim önceliklerimiz olmalıdır.
Borsaya kote şirketlerimizin sadece yüzde 3.2’ si teknoloji şirketleri.
Bu şirketlerimiz desteklenmeli ve kaynaklarımız zombi (katma değer üretemeyen) şirketlere heba edilmemelidir.
GELİR DAĞILIMI VE ZEKAT
Gelir olmadan tüketim,
Tüketim olmadan üretim,
Üretim olmadan büyüme,
Büyüme olmadan istihdam olmaz.
Bir başka açıdan bakarsak;
Gelir olmadan tasarruf,
Tasarruf olmadan yatırım,
Yatırım olmadan istihdam olmaz.
Sonuç: her şartta gelir olmazsa istihdamda olmaz.
Gelir adil dağılmazsa yada yastık altına giderse ekonomik sistem tıkanır.
Zekat; gelirin dağılmasını, tekrar piyasaya dönüşümünü temin eden araçtır.
Ekonomik sistem servet dar bir kesimin elinde biriktiğinde sıkıntıya girer.
İngiltere’de yüzde 1.5 oranında, değişik ülkelerde ise yüzde 3 oranında Servet vergisi tartışılmaktadır.
İnsanlık yüzde 2.5 (kırkda bir) zekat verse ekonomide sıkıntıda çıkmaz, krizde olmaz.
YÜKSEK FAİZ SORUNU
Son bir yılda sepet kur ortalamasında yüzde 33.3 artışının enflasyonun en önemli sebebi olduğunu kabul edip faizleri arttırdık.
Lakin faiz artışının enflasyon, yatırım, borç çevirme ve diğer hususlardaki olumsuz etkilerini ve çözüm yollarınıda tartışmak gerekir.
Yüksek faiz yatırım ve kalkınmaya engeldir.
Ayrıca yüksek faiz, borç ödeme zorluğu ve şirket iflasları ile ekonomide durgunluğa sebebiyet verir.
BÜYÜME İHRACAT ODAKLI OLMALIDIR
Düşük enflasyon, yüksek büyüme ancak ihracatı arttırıp iç talebi azaltmakla olur.
Bu şekilde büyüme modelinde işsizlikte sorun olmaz.
Her risk içinde fırsatlarda oluşturur. Aşının bulunması ile sağlık sorunlarının aşılması, İngiltere ile yapılan serbest ticaret anlaşması, savunma sanayinde yapılan atılımlar, genç yazılımcı ekiplerimizin devreye girmesi, doğalgaz bulunması, turizmde muhtemel olumlu gelişmeler ve vatandaşlarımızın finansal varlıklarındaki yüzde 41 oranındaki artış, önümüzdeki zaman diliminde ekonomimizin büyümesine katkı sağlayacaktır.
Ayrıca ülkemizin enerji ve ticaret yollarının merkezinde olması en büyük avantajımızdır.
Güven ve istikrar ortamı ise ekonomik gelişimin olmazsa olmazıdır.
EKONOMİDE RİSK YÖNETİMİ ANLAYIŞINA GEÇİLMELİDİR
1- Ülkemizde, yüzde 5 altı büyüme işsizlik, yüzde 5 üzeri büyüme borç krizine sebep olmaktadır.
2- Gelir dağılımı sorunu,
3- Kuraklık, doğal afetler (Deprem vs.),
4- salgın hastalıklarla mücadele,
5- Küresel para genişlemesi ve mali politikalar,
6- Uluslararası konjonktür (AB ve ABD politikaları vs.),
7- Turizm ve tarım,
8- Dış borç, kur ve dolarizasyon,
9- Yüksek faiz ve Borç çevrimi,
10-işsizlik, enflasyon, cari açık ve bütçe açığı.
Yukarıda zikrettiğimiz konular ve gerek görülecek diğer hususlar, risk yönetimi kapsamına alınmalıdır.
Sadece kriz yönetimi anlayışı ile yetinilmemeli, önleyici tedbirler 'risk kurulu' oluşturularak alınmalıdır."