Diyanet İşleri Başkanı Görmez: Diyanet dini ve ilmi bakımdan özerk olmalı
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın işleyişinin bu şekilde yoluna devam etmesinin mümkün olmadığını belirtti.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın işleyişinin bu şekilde yoluna devam etmesinin mümkün olmadığını belirterek, "Diyanetin dini ve ilmi bakımdan özerk bir kamu tüzel kişiliğine kavuşması yeni anayasa tartışmalarında çok önem kazanmıştır. Diyanet her türlü vesayete kapalı olmak zorundadır. Hiçbir vesayete açık olmayacak şekilde kendi ürettiği doğru bilgiyi halkla özgün bir şekilde paylaşmalı. En azından dini ve ilmi bakımdan özerk olmalı." dedi.
Basın mensupları ile iftar programında bir araya gelen Görmez, burada gündemle ilgili açıklamalarda bulundu. İslam dünyasında yaşanan sıkıntılara da değinen Görmez, “Yaşanan sorunlar aslında elimizden uçup giden bir dünyayı gösteriyor. Yaşanan bazı çatışmaları kuşak farklılığı olarak izah etmek mümkün değil. Dede-torun arasındaki yaş farkıyla izah etmek mümkün değildir. Bugün aynı değeri yaşayan ama farklı odalarda konaklayan iki kardeş arasında dahi o kadar büyük mesafeler ortaya çıktı ki din adamları ve üniversite hocaları bunu tahlil etmede zorlanıyor.” diye konuştu.
"CAMİLERDEKİ DİL BUGÜNÜN GENÇLERİNİ KUŞATMIYOR"
Bugün camilerde hutbe vaazlarında kullanılan dilin bugünün gençlerini kuşatmadığına dikkat çeken Görmez, onların dilini anlayabilmek için onlarla iletişim kurabilmek için yeni bir dile ihtiyaç olduğunun altını çizdi. Bunun ciddi bir sorun olduğunu yineleyen Görmez, bunun sadece Diyanetin değil akademik dünyasının ve üniversitelerin, herkesin sorunu olduğunu bildirdi.
“BIRAKIN ALEVİ VATANDAŞLARIMIZ KENDİ ALEVİLİĞİNİ YAŞASIN”
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak Türkiye’de bütün inanç kesimlerinin özgürce kendi inançlarını yaşamaları kendi değerlerini gönül rahatlığıyla herkesle paylaşabilecek bir ortama sahip olmaları için büyük bir çabanın içerisinde olduklarını kaydeden Görmez, şöyle konuştu: “Bizim inanç değerlerimiz bize bunu emrediyor. Herhangi bir inanç mensubu kendisini nasıl tanımlıyorsa, içinde inancının gereklerini yerine getirmek için toplandığı mekânlar ne ad veriyorsa özgürdür. Bu ülkede bırakın sünni vatandaşımız kendi sünniliğini yaşasın, alevi vatandaşlarımız kendi aleviliğini yaşasın, varsa ateist dostumuz o da kendi değerlerini kendisi yerine getirsin. Bunun üzerinden bir ideolojik tartışma başlatarak birbirimiz üzmemiz doğru değildir.”
"DİYANET HER TÜRLÜ VESAYETE KAPALI OLMAK ZORUNDADIR"
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Türkiye’de yüzde 80’lerin üstünde yüzde 90 civarında halkın kabulüne mazhar olmuş bir kurum olduğuna işaret eden Görmez, Diyanet’in yapısı ile ilgili olarak, “Diyanetin bütün kurumlarını ve camileri halk yapıyor ve halk yapmıştır. Bütün Kur'an kurslarını halk yapmıştır. Ancak bunun bu şekilde yoluna devam etmesi mümkün değildir. Diyanetin dini ve ilmi bakımdan özerk bir kamu tüzel kişiliğine kavuşması yeni anayasa tartışmalarında çok önem kazanmıştır. Diyanet her türlü vesayete kapalı olmak zorundadır. Hiçbir vesayete açık olmayacak şekilde kendi ürettiği doğru bilgiyi halkla özgün bir şekilde paylaşmalı. En azından dini ve ilmi bakımdan özerk olmalı. Bu şu ana kadar özerk hareket etmiyor manasına gelmez. Sadece altını çizmek istediğim hususu her türlü vesayete kapalı olarak yoluna devem etmesidir.” şeklinde konuştu.
"HER MEDYA ORGANIMIZIN DİN DANIŞMANINA İHTİYACI VAR"
Medya ile ilişkilere de değinen Görmez, önemli bir seviyeye ulaşıldığını fakat yine de olması gereken yerde olmadığını söyledi. Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü: “Her medya organımızın artık bir din danışmanına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Spor konularını takip eden uzmanlar var ama din gibi önemli bir konunun medya içerisinde olmamasını doğru bulmuyorum. Batıdaki büyük medya organlarının dini uzmanları var.”
Bir gazetecinin Görmez’in ‘Türkiye’de bütün inanç kesimlerinin özgürce kendi inançlarını yaşamaları için büyük bir çabanın içindeyiz’ şeklindeki sözlerini açmasını istemesi üzerine de Görmez, “Kur'an-ı Kerim’de inanma ve inanmama özgürlüğü verildiğini aktaran Görmez, dünyada dileyen inanır, dileyen inkar eder. Dolayısıyla inkar etme özgürlüğünü yaratıcı tanımışsa benim tanımamamın bir anlamı olmaz. Hiç kimsenin inancına düşüncesine hakaret etmeden, küçük görmeden, aşağılamadan ifade etme hakkına sahip olmuştur.” ifadesini kullandı.
"HAC İPTALİNİN BÜYÜK ZARARI OLDU"
Hacı adaylarının ikinci kez kura çekme durumda kalması sonrası Diyanet İşleri Başkanlığı’nın nasıl bir maddi kayıp yaşattığı yönündeki soruya ise Görmez, Türkiye olarak diğer ülkelerden farklı olarak gelecek yılı hep 1 yıl önceden ayarladıklarını ifade ederek, henüz hesap etmediklerini fakat büyük zararlar içerdiğini bildirdi. Görmez, Kabe’nin bugün ki haliyle kalmasını hiç kimsenin kabul etmeyeceğini de ifade etti.
"TORBA YASADAKİ DÜZENLEMEYİ BİZ KABUL ETMEDİK"
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) Torba Yasa’da Diyanet İşleri ile ilgili yapılan düzenlemelerin hatırlatılması üzerine de Başkan Görmez, söz konusu yasada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kabul ettiği bir düzenle olmadığının altını çizdi. Görmez, “Çünkü camilerin arazisi hazinenin, binalarını halk yaptırmıştır. Oradaki gelirleri sadece derneklere bırakmak doğru değildi. Diyanet’in önerdiği düzenleme, bunu Diyanet İşleri Başkanlığı marifeti ile öncelikle ilgili caminin bütün ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğunu getiriyordu. Kalanını ise başka bir yerde değil, sadece camilerin yapımında kullanma mecburiyetini getiriyordu. Ancak tabiî ki 16 bin cami derneği var Türkiye’de. Onların her birinin de bir talebi vardı. Derneklerin üzerinde durduğu düzenleme kabul gördü. Diyanet İşleri sadece muhasebesini yapacak. Zannediyorum, sadece yüzde 10’nu bırakıldı, onun da hiçbir kıymeti yok. Ben keşke onun da Diyanet’e verilmeseydi doğru olurdu diye düşünüyorum.” sözlerini dile getirdi.
GEZİ OLAYLARINDA CAMİDE Kİ EYLEMCİLER
Gezi olayları sırasında Taksim’de bir camide yaşananlarla ilgili görüşünü de paylaşan Görmez, iki şeyi birbirinden ayırdıklarını dile getirdi. Açıklama yapmakta ki zorluklarının herhangi bir şeyi kapatmak yada örtmek olmadığını vurgulayan Görmez, sadece bir olayda suç ile masumiyet birbirine karışınca orada tavır almanın güçleştiğini kaydetti. Yaralıların camiye sığındığı anın esas alınması halinde rengi, dili hatta işlediği suçu ne olursa olsun Allah’ın evine giren her insanın Allah’ın emaneti olduğunu bildiren Görmez, şu ifadeleri kullandı: “Bizim kabul etmediğimiz şu, oylalar başlamadan bir içinde şiddeti barından bir hareket, bir camiyi bir karargah olarak belirleyip, önceden çuvallarla eşyalarını oraya taşımışlarsa bunu kabul edemeyeceğimizi söyledik. İçeriye gelince 3 günlük kamera kayıtları bizim elimizdedir. Sadece yaralılar yok, sadece masum olarak oraya sığınanlar yok. Her hangi bir Müslümanın kabul edemeyeceği başka davranışlar da var. Onların bir kısmını paylaşmayı doğrusu zayih kabul ettik. Gönül isterdi ki böyle bir şey hiç olmasaydı.”
"İMSAK TARTIŞMALARI ARTIK AHLAK SORUNUNA DÖNÜŞTÜ"
Son 3 yıldır her Ramazan’da bir imsak tartışmasının yaşandığına değinen Görmez, Türkiye gibi bir ülkede, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve 80 aşkın ilahiyat fakültesinin olduğu bir ülkede çeşitli gözlem araçları ile semanın, güneşin, yıldızların, ayın bütün hareketlerini canlı olarak izlenebildiği bir dünyada, imsak vaktini tartışarak geçirmeyi Ramazan’ın manevi iklimini sabote etmek olarak değerlendirdi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın asla tarihinde kıyısında, köşesinde kalmış şahıs ve marjinal görüşlerle amel etmediğini kaydeden Görmez, bütün İslam alemindeki değerlendirmeleri de dikkat alarak çalışma yaptıklarını belirtti. İmsak tartışmalarının artık Türkiye’de bir bilgi sorunu olmaktan çıktığını, bir ahlak sorununa dönüştüğünü de vurgulayan Görmez, çıplak gözle gözlem yaparak ortak bir takvim yapmaya hiçbir milletin sahip olmadığını sözlerine ekledi.