Başesgioğlu, MHP Gurubu Adına Konuştu
Türkiye Büyük Millet Meclisinde MHP Gurubu adına konuşan MHP İstanbul Milletvekili Murat Başesgioğlu, HSYK'nın Adalet Bakanının emir ve gözetimi altına alındığını söyledi.
BAŞESGİOĞLU: "SURİYE SINIRINDA ÜÇ BAĞIMSIZ EYALET OLDU"
MHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ BAŞESGİOĞLU:
"ÇOK KANUN ÇIKARMAKLA KANUN DEVLETİ OLABİLİRİZ ASLA HUKUK DEVLETİ OLAMAYIZ"
“HSYK, ADALET BAKANININ EMİR VE GÖZETİMİ ALTINA GİRDİ”
VEDAT YUNUS İKİZOĞLU (İHA)
Türkiye Büyük Millet Meclisinde MHP Gurubu adına konuşan MHP İstanbul Milletvekili Murat Başesgioğlu, HSYK’nın Adalet Bakanının emir ve gözetimi altına alındığını söyledi.
Başesgioğlu, TBMM’de MHP Gurubu adına yaptığı konuşmada, "Güneydoğuyu hiç görmüyoruz arkadaşlar" diyerek Suriye sınırında 3 bağımsız eyalet oluştuğuna dikkat çekti.
Başesgioğlu, son günlerde tartışma konusu olan Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısının değiştirilmesini gündeme taşıdı. Başesgioğlu, 560 sıra sayılı kanun teklifinin tümü üzerinde MHP’nin görüşlerini aktarmak için kürsüye geldiğini belirterek, “Torba Yasa, yüce meclisin manevi kişiliğini tahkir ve tezyif eden bir şey. Bir kişi, bir kurum ürettiği bir ürünün itibarsızlaşmasına, değerini yitirmesine asla razı olmaz. Burada sabahlara kadar arkadaşlarımız çalışıyor ama deniyor ki: "Torba yasa çıktı. Torba yasanın içinde şu madde var" Emin olun, çoğu bakanlık kendisiyle ilgili kanun teklifinin nerede olduğunu bilmiyor, nereye yansıdığını bilmiyor. Bu da çok istismar edilen, yasama kalitesini ayaklar altına alan bir uygulama” dedi.
Başesgioğlu, Torba Yasa’yı hükümetin yetki kanununa alması durumunda torba yasayla geçirmek istediği bütün düzenlemeleri yetki kanunuyla geçirmesinin daha etik olabileceğini vurguladı. Türkiye’nin sınırlarında çok önemli gelişmeler olduğunu anlatan Başesgioğlu, şöyle konuştu: "Suriye sınırında, PKK-PYD işbirliğiyle üç bölge özerk bölge ilan edildi. Seçimden sonra Türkiye'nin bu aziz topraklardaki bazı bölgelerinde de özerklik ilan edileceği yüksek sesle dile getiriliyor. Şu an bölücü başıyla yapılmakta olan asılsız, gayrimeşru, hiçbir yasal ve anayasal meşruiyeti olmayan sürecin yasal zemini konusunda bir kanun teklifi dayatması var. Dolayısıyla, hem seçimin güvenliği hem seçimin meşruiyeti hem de bu sınırlarımızda cereyan eden olaylara ilişkin iktidar partisinin çok dikkatli olması gerekiyor. Meclisimizin çok dikkatli olması gerekiyor.”
“HSYK KANUNUYLA YETKİ GASBI İŞLENMİŞTİR”
Genel kuruldan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kanununun geçtiğine dikkat çeken Başesgioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hukuk devleti olduğunu iddia eden her ülkede, yargıyı yöneten hakim ve savcılar, tüm mesleki kariyerleri boyunca gerekli işlemleri yapan yargı konseyleri anayasal koruma altına alınmıştır, yasama ve yürütmeden bağımsız, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakim teminatı esaslarına göre çalışır. Eski Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nda bazı eksiklikler bulunsa bile bu anlamda güvenceleri karşılayan bir düzenlemeydi. Ancak, geçen günlerde Meclisimizden geçen son değişiklik, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulunu fiilen ve hukuken Adalet Bakanına bağımlı hale getirmektedir, sıradan bir yürütme organı konumuna sokmaktadır. Adalet Akademisinin özerkliği kaldırılmakta, kurulun genel sekreterliği lağvedilip şoföründen genel sekreterine kadar tüm görevlilerin işine kanunla son verilmektedir. Bu anlamda, Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli milletvekili arkadaşlarca Anayasa Mahkemesine bir başvuruda bulunulmuştur. Gerekçesi, yetki gasbıdır. Evet, idare hukukunda şöyle genel bir esas vardır: Bir işlem hangi yöntemle kurulduysa ancak o yöntemle kaldırılabilir. Oysa burada, Adalet Akademisindeki görevlilere, Genel Sekreterlik çalışanlarının hepsinin görevlerine kanunla son verilmektedir. Bu, yürütmenin elinden alınıp Parlamentoya bir kanunla verilen bir yetki gasbıdır. Ben, şahsen bu gerekçenin özüne ve haklılığına katılıyorum. İnşallah, Anayasa Mahkemesi bu anlamda hukukun önünü açacak, bu yetki gasbını ortadan kaldıracak bir düzenleme ortaya koyabilir, bir yürütmeyi durdurma kararı verebilir diye temenni etmekteyim.”
“HSYK, ADALET BAKANI’NIN EMİR VE GÖZETİMİ ALTINA GİRDİ”
HSYK’nın Adalet Bakanı’nın emir ve gözetimi altına girdiğini ifade eden Başesgioğlu, şunları söyledi: “Cumhurbaşkanının, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’yla ilgili 15 madde hakkında itirazı olduğu ve bu hususların önergelerle değiştirildiği ileri sürülse de esasa ilişkin hiçbir değişiklik olmamış ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Bakanının emir ve gözetimi altına girmiştir. İkinci düzenleme, İnternete erişimin engellenmesine ilişkin düzenlemedir, TİB Başkanına yargı kararı olmaksızın dört saat içinde yayınların durdurulması yetkisini veren düzenlemedir. İki yıllık trafik bilgilerinin de saklanması zorunluluğu getiren düzenleme Sayın Cumhurbaşkanınca onaylanmıştır. Hükûmet bu iki konuyu yeniden düzenleme konusunda girişimler başlatmışsa da işin özü değişmemekte, yargı kararı olmaksızın, içeriği TİB Başkanınca zararlı görülen yayınların durdurulması öngörülmektedir."
Başesgioğlu, üçüncü değişikliğin şuanda görüşmeleri yapılan kanun teklifi olduğunu belirterek şöyle konuştu: "Kanun teklifini 17 Aralık sürecinden bağımsız değerlendirmek mümkün değildir. Birkaç maddeyle ilgili görüşlerimi açıkladığım zaman sizin de bu konuya hak vereceğinize inanıyorum. Türk Ceza Kanunu'nun 220'nci maddesi "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" suçunu düzenler. Teklif, bu suçu "dinleme yapılabilecek katalog suçları" listesinden çıkartıyor. Böylece, çıkar amaçlı suç örgütlerine yönelik dinleme ve izleme yapılması imkânı ortadan kalkıyor. Neden ve niçin? Kimin için? Keza, aynı şekilde, bu suça ilişkin olarak mal varlığına el koyma tedbiri uygulanamayacaktır.”
“HAKİM VE SAVCILARA YENİDEN TAZMİNAT DAVASI AÇMA İMKANI GETİRİYOR”
Düzenlemeyle hakim ve savcılara yeniden tazminat davası açılma imkanı getirildiğini aktaran Başesgioğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Yapılan düzenlemeyle tekrar hakim ve savcılara karşı şahsen tazminat davası açma imkanı getirilmektedir. Hakim ve savcılara karşı bu yol açılırken, teklifin 18'inci maddesinde, mahkeme kararları süresi içinde uygulanmayan kamu görevlileri hakkında tazminat davası ancak devlet aleyhine açılabilmektedir. Burada hâkim ve savcılara başka bir standart var, emniyet müdürlerine ve valilere başka bir uygulama var. Bu, kamu görevlileri arasında sorumluluk hukuku açısından son derece ayrımcı bir tutuma işaret etmektedir. Yine, üst dereceli kolluk amirleri hakkında inceleme ve soruşturma izninin cumhuriyet savcıları tarafından verilmesi yerine, bu iznin Adalet Bakanı tarafından verilmesi öngörülmektedir.
İletişimin tespiti ve dinlenmesinde, mal varlığına el koyma tedbirlerinde ancak ağır ceza mahkemelerinde, oy birliğiyle karar alınabilecektir. Ağır ceza mahkemeleri müebbet hapis gibi uzun süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar dahil tüm kararları oy çokluğuyla alabilen mahkemeler olduğu halde, neden iletişimin dinlenmesi ve mal varlıklarına el koyma tedbirinde oy birliği aranmaktadır? Bu da, bunun sebepleri de önümüzdeki günlerde ortaya çıkacaktır. Bu kurullar, istenilen raporları hazırlayabilmek içindir. El koyma tedbiri alabilmek için, BDDK, SPK, MASAK gibi kuruluşlardan, taşınmaz hak ve alacağın suçtan elde edildiğine ve suçtan elde edilen değere ilişkin rapor istenmektedir. Bu raporun alınması aylar, yıllar sürecektir. Ayrıca, bu raporları alırken ve verirken bu kurullar yargısal bir işlem yapacaklardır. Bu durumda, bu tedbir kararlarının verilmesi imkansızlaşacaktır.”
“İDARİ MAHKEMELERİNDE YÜRÜTMENİN KALDIRILMASININ ÖNÜNE GEÇİLMEK İSTENİYOR”
Başesgioğlu, kanun teklifinin 17’inci maddesiyle yaklaşık 7 bini bulan, başta emniyet mensupları olmak üzere, görevden alınan kamu görevlilerine idari mahkemelerde yürütmenin kaldırılması kararı verilmesinin önüne geçilmek istendiğini vurguladı.
Yine bu süreçte bu yasal değişikliklerle birlikte, soruşturmaların yapıldığı iller başta olmak üzere, birçok hakim ve savcının görev yerlerinin değiştirildiğini anlatan Başesgioğlu, şöyle konuştu: "Aramızda hakim ve savcı arkadaşlarımız var. Olağan dönemler dışında bir savcı ve hakimin görev yerinin değiştirilmesi için mutlaka kesinleşmiş bir disiplin suçu olması lazım. Ama bunlar ne yaz kararnamesine giriyor ne güz kararnamesine giriyor. Mazeret kararnamesinde bile hizmet gereğiyle, başta İstanbul savcıları olmak üzere, savcıların yerlerinin değiştirildiğini görüyoruz. 7 bine yakın polis memurunu, emniyet müdürünü hangi gerekçeyle aldınız? Bir ay içerisinde göreve verdiğiniz emniyet müdürlerini değiştirdiniz. Kamu personelinin, kamu görevlilerinin bu kadar güvencesiz olduğu bir dönem, emin olun, olağanüstü dönemlerde bile yaşanmamıştır, olağanüstü dönemlerde bile buna şahit olunmamıştır.”
“BAKANLARA AİT FEZLEKELER 45 GÜN BEKLETİLDİ”
İlgili bakanlara ait fezlekelerin 45 gün boyunca Adalet Bakanlığında bekletildikten sonra iade edildiğini belirten Başesgioğlu, şunları kaydetti: “Diğer taraftan, siyasi partilerin yasal hakkı olan bir açık hava mitingi dolayısıyla, mesnetsiz bir iddia nedeniyle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli hakkında fezleke tanzim edip TBMM’ye gönderilmiştir. Alelacele yapılan bu kanun değişikliklerinin sebebi nedir? Olağanüstü dönemlerde bile görülmeyen memur kıyımları neden yapılmaktadır? Bir gruba karşı 'paralel yapı, 'terör', 'çete' nitelemesi yapılarak ulusal ve uluslararası toplumun önüne neden hedef olarak konulmaktadır? Bu sorunun tek bir cevabı var, hepinizin bildiği tek bir cevap var. Bu cevap da tek cümlelik bir cevap, o da: 17 ve 25 Aralık tarihlerinde yapılan rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun Hükümetin bazı üyeleri ile yakınlarına, bürokratlara ve iş adamlarına yönelik olmasıyla başlayan soruşturmadır ve bu soruşturmanın Türkiye’nin merkezine oturması hadisesidir."
İddiaların çok ciddi iddialar olduğunu anlatan Başesgioğlu, şunları söyledi: "Bu iddialara muhatap olan bir siyasi iktidar, bir siyasi yapı iki türlü hareket edebilirdi: Bir, diyebilirdi ki 'Ey Türk milleti, bu iddialar ciddi iddialardır, binlerce sayfa tape var, delil var, görüntüleme var; bunları hiçbir savcı kendiliğinden uyduramaz, emirle, talimatla bunlar uydurulmaz. Bunların, mutlaka, iddiasının bir gerçekliği, gerçeklik payı vardır' deyip bu ismi geçen arkadaşlara aklanma konusunda bir fırsat tanıyıp, yargının önünü tamamen açıp, yargıya elindeki bütün imkânlarla destek verip yargı sürecinin tamamlanmasını isteyebilirdi ya da Hükümetin yaptığı gibi, külliyen bu iddiaları reddedip küresel saldırı, paralel yapı gibi sanal düşüncelerle, sanal itirazlarla topyekun bir savunmaya geçmekti.
Evet, Sayın Başbakanın rotasını çizdiği bu stratejiyle beraber, Adalet ve Kalkınma Partisi gibi çok oy almış, 319 milletvekili olan, birçok büyükşehirde, ilçede, ilde belediyesi olan, teşkilatlarıyla çok büyük bir yapı bu yolsuzluk operasyonunu savunmaya endekslendi. Arkadaşların bütün fikri, zikri bu yapıyı nasıl öteleyebiliriz, bu ithamlardan, bu isnatlardan nasıl kurtulabiliriz. Bir milletvekilinin, bir bakanın, bir belediye başkanın görevi bu değil, bu, yargının işidir. Bu iddiaları sandıkla temizleyemezseniz, yolsuzluk iddiaları sandıkta temizlenmez. Yani, siz 'Sandıkla şu kadar oy aldık, birinci parti çıktık, o hâlde biz bundan ibra edildik, bu soruşturmalardan kurtulduk' diyemezsiniz. Hukuk devletinde, demokraside böyle bir aklanma metodu yok. Sizin aklanacağız yer veyahutta ismi geçen arkadaşların aklanacağı yer yargıdır. Bunun dışında başka bir yol ve yöntem yoktur.”
“YOLSUZLUK VE RÜŞVET OPERASYONU, ÖTELEMEK İSTENİYOR”
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu ötelemek için olağanüstü tedbirlere başvurulduğunu açıklayan Başesgioğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Hükümet tarafından birçok kanun çıkarıldı, hala çıkarılıyor ve çıkartmaya da devam ediyorlar. Bütün amaç, bu operasyonları itibarsızlaştırmak, içini boşaltmak, muhtemel yapılacak operasyonları devreden çıkartmak. Ama bunun için hukuku zorluyorsunuz, kuvvetler ayrılığını zorluyorsunuz ve demokrasiden ülkeyi uzaklaştırıyorsunuz ve netice olarak da devlete tam anlamıyla hâkim olabilmek için ne lazımsa, nerede açık bir nokta varsa bunu kapatmaya çalışıyorsunuz. Peki, ele geçirmeye çalıştığınız devlet, sizin aldığınız tarihte nasıldı, bugün nasıl? Evet, devlet lafı biraz soğuk bir laf. Devletin değil, daha doğrusu, devlet adına görev yapan görevlilerin hepimizin hayatında olumsuz izleri var. Haksız yere gözaltına alınmışız, nezarete alınmışız, işkencelerden geçmişiz, bir sürü hukuksuzluk yapmış bu görevliler ama hepimiz, dönmüşüz, devletin tüzel kişiliğine saldırmışız. Oysa Türk geleneğinde devlet önemlidir. Kutsamak anlamında söylemiyorum, yıllar önce, yüz yıllar önce Türk Kağanı demiş ki: 'Mavi gök çökmedikçe, yağız yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kimse bozamaz.' Yani Türk geleneğinde devlete verilen önem bu derecedir."
Devlet, kimsesizin kimsesi, adalet, merhamet olduğunu anlatan Başesgioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hepimiz bu cumhuriyetin erdeminden yararlandık, hepimizin hikayesi belli, fakir aile çocuklarıyız, işçi, memur çocuklarıyız ama bu devletin okullarında, parasız okullarında, yurtlarında yetiştik ve hepimiz bu ülkeyi idare etme noktasına geldik. Bu, cumhuriyetin erdemidir; bu, devletin erdemidir. Onun için, topyekun devlete karşı husumet beslemek yanlıştır. Evet, içimizde bazı arkadaşların, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yanlış kodlanmış bir husumet duygusuyla, devlete bir husumet duygusu vardı. Bu, yerli ve yabancı işbirlikçiler buldu ve devletin ruhunun parçalanmasına müsaade ettiniz, devletin ana sütunlarının parçalanmasına müsaade ettiniz. Rahmetli Alparslan Türkeş'in bir sözü var, diyor ki: 'Dünyanın en siyasi alçak cinayeti milleti devlete düşman etmektir' Maalesef ve maalesef, milletimizin büyük çoğu, vesayet denilen, statüko denilen çeşitli anlamsız çirkin ifadelerle topluma, kamuoyuna takdim edilen devletimize düşman olma yolunu seçmiştir ama şimdi geldiğimiz noktada, sizin de devletin meşruiyetine ihtiyacınız olduğu ortaya çıktı. Paralel yapıdan bahsediyorsunuz yani topyekûn, derli toplu bir devlet ihtiyacını siz de hissettiniz. Evet, devletin çatısını kaldırırsanız, devletin ruhunu öldürürseniz, devlet hayatı içerisinde iktidar adacıkları olur, bir paralel değil 5 tane paralel yapı olur."
Başesgioğlu, konuşmasında "Güneydoğuyu hiç görmüyoruz arkadaşlar" diyerek "Suriye sınırında neler oluyor, 3 bağımsız eyalet oldu! Seçim güvenliği nasıl olacak? Seçimin meşruiyeti nasıl olacak? Sizin adaylarınız gidip rahatça propaganda yapabilecekler mi? Seçimden sonra Türkiye'yi nasıl bir manzara bekliyor? Bundan habersiz, hepimiz buraya kitlendik, 17 Aralık operasyonunu nasıl etkisiz yapabiliriz? Hayır, Türkiye, 76 milyon, sadece 17 Aralıktan ibaret değil. Aslında, şu operasyon 10 kişiden fazlasını ilgilendirmiyor, sizleri ilgilendirmiyor. 10 kişi, bilemediniz 15 kişi, 15 kişi için Türkiye'nin bütün enerjisini, bütün yasamasını, bütün müktesebatını buna hasıl etmek bence haksızlık, Türkiye bunu hak etmiyor.”
“TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI ORTADOĞU’NUN ÇÖLÜNE GÖMÜLDÜ”
Türkiye’nin sadece Suriye politikasında yanlış yapmadığını aksine Türkiye’nin dış politikasının 200 yıllık müktesebatını ve içtihadını yok ettiğini belirten Başesgioğlu, şöyle konuştu: "Ortadoğu çöllerine gömdünüz. İstikrarlı, güvenli, güven duyulan, saygı duyulan Türk dış politikasını Ortadoğu çöllerine gömdünüz. Şu an Suriye konusunda, Mısır konusunda elde var sıfır. Kritik bir süreçteyiz, önemli gelişmeler oluyor ve bir seçim arefesindeyiz. Bütün bunlara rağmen sağduyumuzu, aklıselimimizi kaybetmememiz lazım. Âcizane, iyi niyetle bütün arkadaşlarıma ve Hükûmetteki arkadaşlarıma tavsiyem şudur ki, bir: Suriye konusuna dikkat kesiliniz, Güneydoğu'daki gelişmeleri yakinen takip ediniz. Yarın hepimizi paramparça edecek, çocuklarımıza çok kötü miras bırakabileceğimiz bir iç çatışmanın temellerine ve gelişmesine lütfen engel olun. Irak'ta, Suriye'de Türkmenler çok zor durumda, onları sahipsiz bırakmayın. Yine, yargıyı ele geçirme gayretiyle sakın ola hukuku zorlamayın, kuvvetler ayrılığı ilkesini zorlamayın, demokrasiden ülkeyi uzaklaştırmayın.”
Türkiye Cumhuriyeti’nin 90 yılda bazı eksikliklerine rağmen demokratik bir hayata kavuştuğuna işaret eden Başesgioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eksikleri vardı demokrasimizin. Aslında, işimiz o kadar zor değildi; Cumhuriyetin demokratikleşmesini sağlamak, vicdanı hür, irfanı hür çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimize bir karar vermek ve demokrasimizin standartlarını geliştirmek gibi fazla da olmayan ev ödevlerimiz vardı. Bunları yapsaydık emin olun bugün daha iyi noktadaydık ama bana sorsanız 'On yıl evvel demokrasi konusunda neredeyiz, bugün neredeyiz?' derseniz çok çok aşağılardayız, bunu hepimizin görmesi lazım. 'Kağıt üzerinde birçok değişiklik yaptık' diyebilirsiniz. Arkadaşlar, çok kanun çıkarmakla ancak kanun devleti olabiliriz, asla hukuk devleti olamayız. Bizim inancımız, bizim arzumuz, bizim idealimiz hukuk devleti olmak. Yani Fırat kenarında kuzusu kaybolan adamın Ankara'dan hesabını sorabilmesi lazım. Alman köylüsünün Alman kralına “Berlin’de hakimler var” dediği gibi, Türk köylüsünün “Ankara’da da hakimler var” diyebileceği bir hukuk devleti inancını bu insanlara vermemiz lazım. Bunu yapabilirdik ama bundan bizi çok uzaklaştırdınız. İnşallah, önümüzdeki süreçte bu eksikleri tamamlarız.”