Aşk üzerine röportaj
Ünlü Şair-Yazar D. Ali Gültekin'in Aşk Yazarı Mustafa Çifci ile yaptığı yılın röportajı.
Bugün gazeteleri okurken bir yandan kadına şiddet, bir yandan yangın haberlerini görünce oldukça hüzünlendim. Tarihsel süreç içinde bazı konularda insan ilişkilerinin hala düzelmediğini, hatta doğrularla yanlışların birbirine karıştığını düşündüm. İnsanın değişimi, toplumsal sevgi ve günümüz aşkları ile eski sevdalar konusunda aşk yazarı marka tescilli yazar Mustafa Çifci ile bir sohbet etme imkânı buldum. Bu kısa buluşmamızda notlarımı siz değerli okurlarımızla paylaşmak istedim. Sorularımı yönelttim.
D. Ali Gültekin: Evet, Aşk Yazarı Mustafa Çifci, size göre aşk nedir?
Mustafa Çifci: Hepimiz kalbimizin derinliklerinde hoşlandığı, beğendiği, özlediği ve hayalini kurduğu birini içinde taşır. Yanındakiyle yaşlanır ama aklında kalanla ölürsün, derler ki, doğrudur. Ulaşamadığımız, hep peşinde koştuğumuz ama bir türlü yetişemediğimiz, kavuşamadığımız uzak bir özlemdir bu. İçimizde taşıdığımız, bize gizli bir güç veren, umut veren bu özlemimize yakın, onu andıran, ona benzeyen birini gördüğümüzde içimizden sever ve ona bağlanırız. Kendimize yakın hisseder, uzaktan görsek bile içimizde kelebekler uçmaya başlar. Tüm bunlar karşı taraftan hoşlandığımızı gösterir. Bizim ona ruhsal olarak yakın olduğumuzu gösterir. Zaten gerçek sevgi içten hissedilen hoşluk duygusudur. Aslında bu birazda bize yabancı olan, onu tam bilmediğimiz ve o güne kadar yaşamadığımız bir duygudur. Onu bulduğumuzu sandığımız an, dayanılmaz bir arzuyla bağlandığımız ve belli bir süre o duyguyu yaşadığımız duygunun adıdır aşk. Her insanın aşk kavramı farklı olabilir. Bu fark, beklenen ve özlenen hayalin büyüklüğü, şekli şeması değişiklik gösterir. Bu anlamda güzellik duyguları da farklıdır. Birine çok güzel gelen, bir başkasına güzel gelmeyebilir. Zira insanın bir şeyi özleyebilmesi, onu tanıyabilmesi için ya hayalini kurması ya da gerçek olarak görmüş olması gerekir. Bilmediğimiz, tanımadığımız bir duygunun hissedilmesi mümkün değildir. Yaşamın diğer işleyişi de böyledir; doğruyu görebilmek için, yanlışın zararları konusunda bilgi sahibi olunması gerekir ki, farkındalık yaratılmış olsun. Duygu düşüncelerimizde böyledir; farkı bölgelerde yaşayanların düşünce ve duyguları da farklıdır. Bu anlamda bizim için önemli olan başka yerlerde önemsiz olabilir. Bizim kültürümüzde çok önemli olan bir adet, gelenek farklı toplumlarda sıradan olabilir hatta hiç olamayabilir de. Değer yargıları, hak hukuk ve sosyal yaşam da böyledir. İşte bunlar bize aşkın tarifini verebilecek kriterlerdir. Aşkta kültürlere göre değişim gösterebilir. Yaşanılan çocukluk günlerine göre beklentiler değişir. Örneğin erkek çocukları büyürken annesiyle kurabildiği duygusal yakınlık, ileri de eşine davranış şeklini belirleyen en önemli faktör olacaktır. Mutlu geçirilen bir çocukluk bütün yaşam süresini pozitif yönde etkileyecek, inanlara karşı daha sevimli, daha sıcak, kadın erkek ilişkilerinde daha olumlu olacağı bilimsel çalışmalar sonunda ortaya çıkmıştır.
D. Ali Gültekin: Aşkın ömrü ne kadardır?
Mustafa Çifci: Bu konuda bilimsel çalışmalar da yapılmış ve aşkın ömür süresinin ortalama bir kaç ay olduğu tespit edilmiş. Doğrudur. Çünkü ulaşılmış, elde edilmiş, yaşanmış bir duygunun aynı heyecanla devam etmesi beklenemez. Yaşamda her şeyin bir süresi olduğu gözönüne alındığında aşkında bir ömürde belli bir süresi vardır. Sürekli aynı duygu yaşanmaz. İnsanın aynı şeyleri sürekli canlı tutması da beklenemez. Yaşanmalı ve bitmelidir. Bu sadece aşkta geçerli değildir. Bir örnek vermek gerekirse, çok sevdiğimiz bir şarkıyı, türküyü sürekli birkaç gün dinleyelim. O çok sevdiğimiz türküye doyacak ve dinlemekten vazgeçeriz. Çünkü amaç ve hedef yerine gelmiş, gerçekleşmiş, kalbimizde, beynimizde o türkünün müziğine doymuştur. Bir duygunun bitişi yeni arayışlara yol açacaktır. Ve insan her gün değişir. Beslenme şekliyle, yaşanmışlıklarıyla, okuduklarıyla, hasretiyle, içinde yeşerttiği ve beslediği özlemleriyle her gün değişir. Burada değişmeyen aşk duygusudur. Aşk değişmez! Değişen ve koşullara göre şekil alabilen sevgi duygusudur. Aşk, bencil ve bireyseldir. Sadece kendisinin olmasını ister. Paylaşmaz, devredemez, alınıp satılamaz. Aşk, sadece aşk olarak yaşanır. Parası verilip satın alınabilecek bir şey değildir aşk. Oysa sevgi, objektiftir. Daha çok paylaşmaya dayanır. Paylaşıldıkça çoğalır. Sevginin dozu arttıkça sevgi de artar. Çok güçlü bir bağdır sevgi duygusu. Sevginin gücü insanlarda içsel ve sosyoloji yönden yaptırımları olup, kimi zaman sadece direk karşı taraf ile kurabildiği bağ kadar yaptırımı olur. Ve bazen öyle bir an gelir ki, sevginin derecesi gelecek hayatını etkiler. Ve sevgi yok olduğunda ise var olan her şeyi bozar, yıkar, yakar ve öldürür. Hani bazen şiddetin acımasız boyutlarını gördüğümüz olayların temelinde, örneğin kocanın kadınına gösterdiği o şiddet, aşkın sevgi boyutuna geçememiş bencil kalmış, gelişmemiş bir insan beynin, sevgiyi tam hissedememiş bir kalbin en canlı, en yalın ve en ilkel insanın göstergesidir. Aşk, insanı değiştirebilen en güçlü etkidir. Eğer yaşanılan aşk, insanı olumlu yönde değiştirebiliyorsa aşk olur. İnsanı mutsuz eden, strese sokan ilişkilerin aşkla ilgisi yoktur.
D. Ali Gültekin: Hiç aşık oldunuz mu?
Mustafa Çifci: Bu soruya nasıl yanıt vereceğimi bilemedim aslında. İnsan öncelikle içinde olanı verebilir. Şairler ve yazarlar da öncelikle kendini yazar, kendi yüreğini ortaya koyarlar. Siz de bir şair olarak bunu çok iyi bilirsiniz. İçinizde o derin sevgi olmasa öyle muhteşem şiirler yazamazdınız. Bir hayalin görseli önce kalbinizin tam ortasında belirmese asla o güzel tablolarınızı yapamazdınız değil mi? Bu anlamda, evet aşık oldum. Derin aşk yaşadım. Doya doya sevginin o yapıcı gücünü hissettim. Yalnızlığın o yıkıcı, insanı mahvedici tarafını kendimce çok yaşadım. İlk aşkın izlerini hala içimde taşırım. Sevgilime yazdığım mektupları, yazıları okurken içimde tüm ayrıntıları canlanır. Sanki o satırları yazarken onu karşımda görür gibi olurum. Yazdığım şiiri okurken sanki aşkım karşımdadır ve her satırında saçlarını seviyormuşum gibi hissederim. Uzun öykülerimde ise defalarca saçlarını örgü yaptığımı, taradığımı düşünürüm. Bende aşkı böyle yaşarım işte.
D. Ali Gültekin: Neden aşk yazarı olmayı seçtin?
Mustafa Çifci: Benim için aşkın çok büyük önemi var. Daha küçük bir çocukken dinlediğim ve aklımda kalan kısa öyküleri, anıları ve anekdotları aklıma iyice sokar, unutmaz ve eve gelen misafirlere onları anlatırdım. O günlerde bile bana yazar çocuk, aşık çocuk derlerdi. Ve sonra bunca kitap ve yazılarımdan sonra aşk yazarı, aşk adamı sözleri çok söylendi. Ve biliyorsunuz ki, benim şiirlerim ve aşka dair mesajlarım çok kişiler tarafından çalındı, hatta çoğu yerlerde kendi isimleriyle kullandılar. Bende aşk yazarı adı için patent enstitüsüne başvuru yaptım, yapılan değerlendirmeler sonunda bu isim bana tescil edildi. Bir anlamda kullandığım bu isim Yüce Devletimizin bana verdiği bir isim oldu. Aşk, kimi zaman yasaklarda, gizlilik içinde yaşanır ama benim adım kaçak ve gizli değil. Aşk Yazarı adını kullanıyorum, bu izinlidir, hak edilmiş, hak etmemiş olsam alamazdım bu ismi. Aşk edebiyatına 25 eser kazandırmış ve yüzlerce köşe yazısı yazmış biri olarak yazdığım her kitabın her satırın, her sayfanın hakkı verilmiştir. Hani derler ya, beyazlaşan her saç telimin bedeli ödenmiştir diye, bunu gibi bir şey işte.
D. Ali Gültekin: Aşk yazarı olmak için aşk yaşamak gerekli mi?
Mustafa Çifci: Kesinlikle. Yüzde yüz gerekli. Yoksa aşka dair ne bir şiir, ne bir öykü yazılır aşk yaşanmadan. Bir şeye sahip olmak için onun ayrıntılarını bilmek değil, yaşamak, hissetmek, canlı canlı birebir yaşanması gerekir ki, ortaya gerçek bir eser çıkabilsin. Bir işi yaparken, yaptığın işle ilgili eğitimi alıp detayları öğrenmek zorundasın. Aşk yazarı olabilmek içinde aşkın içinden geçmek zorundasın.
D. Ali Gültekin: Günümüzde yaşanan aşkların gerçek aşkla bir ilgisi var mı? İnsan ne kadar değişmiştir?
Mustafa Çifci: Bu olayı psikoloji olarak tarihsel süreç içinde değerlendirmek isterim. Şimdi sokakta böyle bir soru sorsak bin kişiye, ortalama hepsi, "Yok benzemiyor, eskiden aşk vardı, şimdi yok" derler. Bu yanlıştır. "Yok, benzemiyor" diyen insanlarda eskiden nasıl aşklar yaşandığını görmemiş, yaşamamış hatta o eski aşk eserlerini bile okumamış olanlar olacaktır. Şimdi aşkların gerçek aşkla ilgisi derken, her insan bizlerde dahil yaşadığımız her ilişkinin gerçek olduğunu düşünürüz. Hiç kimse yaşadığı aşkı sahte bir aşk ya da gelip geçici bir heves olarak görmez. Yaşadığı her ilişkiyi aşk anlamında yaşıyorsa en derin, en etkili olan diye niteler. Hatta böylesini ilk defa yaşıyorum diye söyler çünkü her yeni ilişki ilk defa yaşanıyor gibi hissedilir. Oysa bu da yanlıştır, ilişkilerden öğrenilen yeni deneyimler yeni ilişkilere aktarılmaz, aynı hatalar devam eder ve sonunda yanılmışım, sende diğerleri gibisin diye suç karşı tarafa yüklenir. Oysa ortada suç falan da yoktur. Yaşanması gereken yaşanmıştır. Kendisine göre de kesinlikle haklıdır da. Çünkü her aşk asla kendini sahte ya da değersiz görmez. Burada geçmişle bugünü kıyasladığımda fark şudur; geçmişte bu kadar seçenek ve özlem yoktu. Hayalde yoktu dersek yanlış olmaz. Çünkü seçenekler bugün olduğu gibi fazla yoktu. Mesajlar yoktu, sosyal medya yoktu, mektuplar vardı. Yastık altında günlerce saklanan, kitap verme bahanesi ile kitap arasına konup iletilen mesajlar vardı. Şimdi ise, çeşitli imkanlar çok var. Çok fazla farklı yaşamlar ve kişiler var. Bir yerde görülen farklı bir fiziki beden bile, insanları farklı bir arayışa sürükleyebiliyor. Yakınlarında gördüğü, şahit olduğu kendisinin yaşamadığı, duymadığı sözler duyduğunda hoşuna gitmişse mevcut olandan farklı seçeneklere kayma ve değişme ihtimalleri artmış oluyor. Gerçek aşklar asla değişmez. Yaşanan onca savaşlar ve yokluklar her şeyi değiştirmiştir ama değiştiremediği tek şey aşk olmuştur. Zamanla her şey değişir ama insanlığın tarihsel sürecinde tek değişmeyen aslında aşktır. Evet, yeryüzünde değişmeyen sadece ve sadece aşktır. Değişen sadece teknolojidir. Bu da toplumun istediği ya da ihtiyaç duyduğu türden değil, ticari yönden daha çok kazanmayı sağlayacak yeniliklerdir. Bir anlamda para babalarının istediği değişimdir. İşte paranın ve pulun değiştiremediği tek şey aşktır. Açıklamam yetersiz geldiyse şöyle örnekler vermek isterim; diyelim ki birinci yüz yılda ne vardı? Şiddet vardı. Açlık vardı. Ağlayan bebekler ve beslenme yetersizliği yüzünden hasta olup ölenler vardı. Kadına şiddet vardı. Hırsızlık vardı. Hak hukuk ihmalleri ve paranın gücü, güçlü olanın daha çok söz sahibi olduğu durumlar vardı. Peki, sorarım size, bu söylediklerimin hangisi yok bugün? İnsanın özüne değer veren, insanın onurunu daha da yükseltecek ve sosyal bir eşit yaşamı sağlayacak gelişmeler oldu mu? Eğer birinci yüzyılda var dediklerimiz bugün yok olmuş olsaydı, insan değişmiş derdik. Eski aşklarla günümüz aşkların arasında elbette fark vardır. Eskiden mektuplar yazılır, mektuplar beklenirdi. Sevgilinin fotoğrafı en gizli yerlerde saklanırdı. Bekleyişin tatlı bir heyecanı vardı. Şimdi bu süreçler hızlı yaşanıyor. Çünkü hızlı gelişiyor bazı şeyler.
D. Ali Gültekin: Şiir ve aşk ilişkisini nasıl açıklarsınız?
Mustafa Çifci: Şiirde bir aşktır, aşkta bir şiirdir aslında. Hani bazen bir şiir okuduğumuzda içimiz nasılda dolup taşar, tüylerimiz diken diken olur ya, aşkta böyledir. Bizi derinden etkiler. Aşkı yaşamakta bizi en çok etkileyen ve içimize dokunan bir duygudur. Ve aşkı yaşayanlardan asla zarar gelmez. Aşk, insanı olumlu yönde değiştirebilen en güçlü yaptırımdır. Zira insanı en çok etkileyen şey, insanın içsel dünyasına dokunan yaşanmışlıklardır. Doya doya bir aşk yaşayamayanların, yaşamamışların hayatlarında bazı eksiklikler vardır desem abartmış olmam. Aşkı hissetmemiş olanlar ay ışığını gündüzün aydınlığı sanan insanlardır. Oysa gecenin ay ışığı ne kadar aydınlık olursa olsun, gündüzün güneşi kadar olabilir mi? Olamaz. Bu aynı şekilde havuzda yüzmek ile denizde yüzmenin bir olmadığı gibidir. Karaköy’den Kadıköy’e vapurla geçmenin okyanuslarda yolculuk yapanların duyguları aynı olamayacağı gibi, yaşanmadan hissedilmeyen her duygunun bir eksikliği olacaktır.
D. Ali Gültekin: Son olarak aşkla ilgili ne söylemek istersin.
Mustafa Çifci: Aşk, aşkın kıymetini bilenle, gerçek sevenle yaşanır. Kıymeti bilmeyen, değer vermeyen insanla aşk yaşanmaz. Değmeyecek sevdaların efendisi de kölesi de olunmaz. Aşk, sadece değer verenlerle ve karşılık bulunca anlam kazanır. Değersiz sevdalar yolunu bulamamış suya benzer, hangi tarafa akacağı belli olmaz. Önemli olan değer verebilmektir. Değersizlik insanın bile kalitesini düşürür. Mutsuzluk yaratır. Sanatkar olabilmek, erdem sahibi olabilmek demektir. Kimisi kaya parçasını şekle sokar, imrenerek bakarız. Kimisi şiir yazar, okuyunca kendimizden izler buluruz. Sanat, yalancıların, hırsızların, dolandırıcıların, üçkağıtçıların işi değildir. Aşkta, en doğru, en güzel en çok insan tarafı gelişmiş insanların işidir. Sevgide, aşkta, evlilikte, dostlukta bir emektir. Emeğin karşılığını görmeyi hepimiz isteriz. Emeğin karşılığı olmazsa bir kıymeti olmaz. Tek taraflı sevginin de, aşkın da, evliliğin de hiçbir kıymeti yoktur. Bu yüzden kıymet bilenle karşılaşmak belki de dünyanın en büyük şansıdır diyebiliriz. Ve karşılıksız aşkta insanı yakan yakıcı bir ateş gibidir.
D. Ali Gültekin: Bu güzel paylaşımlarınız için teşekkür ederim.
Mustafa Çifci: Ben teşekkür ederim. Sayenizde duygularımı sizin gibi bir şairle paylaşmanın mutluluğunu yaşadım.