Ses kısıklığı kanser belirtisi olabilir
Kanser türleri arasında sinsice ilerlemesi ve belirti vermemesiyle dikkat çeken tiroid kanserinde erken teşhisin hayat kurtardığı ifade edildi.
Kanser türleri arasında sinsice ilerlemesi ve belirti vermemesiyle dikkat çeken tiroid kanserinde erken teşhisin hayat kurtardığı ifade edildi. Özellikle ses kısıklığı, kalınlığı ve yutma sorunları karşısında dikkatli olunmasını isteyen uzmanlar, zamanında müdahale edilen vakalarda hastalığa karşı çok başarılı sonuçlar alındığı kaydedildi.Uzmanlar, özellikle çocuk yaşta çekilen film ve tomografilerin de hastalığın ortaya çıkmasında etkili olduğu uyarısını yaptı.
Tiroid bezinin boynun ön kısmında ve enerji-protein metabolizmasında önemli bir yeri olan unsur olduğunu anlatan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. M. Rafet Yiğitbaşı, hastalığın teşhisinin genel itibarla belirti vermemesi nedeniyle zorlaştığını söyledi. Hastalığın hemen hemen hiç belirti vermeden ilerlemesine dikkat çeken Yiğitbaşı, sadece bazı vakalarda oluşan nefes darlığı, boğazda sıkıntı hissi, yeme zorluğu, lenf bezlerinin şişmesi ve ses kısıklığı gibi şikayetlerle karşılaştıklarını anlattı. Tiroid organı içinde bulunan nodül probleminin sıklıkla karşılaşılan bir durum olduğunu belirten Yiğitbaşı, 'Nodül problemi; çoğunluğu zararsız olmakla birlikte, kanser tanı ve tedavisini ilgilendiren yönü ile titiz değerlendirmeyi gerektirir. Tiroid kanseri, çok sık görülen iyi huylu tiroid nodülleri ile ortak semptom ve bulguları paylaştığından önemli bir sağlık sorunu olarak da ele alınmalıdır.
Tiroid'de tek ve sert bir nodül tespiti, çoğul nodüller arasında baskın ve ilerleyen bir nodül fark edilmesi, ultrasonografik incelemede bazı karakteristik bulguların varlığı ve boyun lenf bezelerinde büyüme gibi bir durumda tiroid kanserinden şüphelenilmektedir. Hastalara bu durumda mutlaka ince iğne biyopsisi planlanmalıdır. Tanı, şüpheli tiroid nodülü veya lenf bezesinden, ultrason rehberliğinde yapılacak ince iğne biyopsi materyelinin patolojik incelenmesi sonucunda kesinleşir. Boyun ultrasonu ve biyopsi en önemli tanı araçları olup, hormon düzeylerinin ölçülmesi ve tiroid sintigrafisi kanser tanısında fazla önem arz etmezler.' dedi.
ÇOCUKLARDA FİLM VE TOMOGRAFİLERE DİKKAT!
Yaşanılan çevredeki radyoaktivite ve yoğun manyetik alan, çocukluk çağında tanı veya tedavi amaçlı radyasyona maruz kalmanın tiroid kanseri açısından risk faktörleri oluşturduğunu belirten Yiğitbaşı, iyot alımında yaşanan dengesizlik ya da tiroid dokusunu bozan iltihapların da bu kanser türüne zemin hazırlayabileceğini kaydetti. Yiğitbaşı, 'Her biri farklı özellik ve davranışlara sahip 4 farklı tiroid kanseri tipi bilinmektedir. İlk iki tip olan Papiller ve Folliküler Kanser'ler normal dokuyu iyi taklit eden hücre yapısına sahip olup, tüm tiroid kanserlerinin yüzde 80'den fazlasını oluşturmaktadır. Yavaş seyirli ve tedaviye iyi cevap verme özellikleriyle bilinirler. Bu kanserlerin uygun tedavi edilmesiyle birlikte 20 yıldan uzun bir yaşam beklentisinden bahsedilebilir. Tüm tiroid kanserlerinin yüzde 5-10'unu oluşturan Medüller Kanser 1/3 oranında ailevi geçişlidir. En az görülen kanser tipi ise Anaplastik Kanser'dir. Yaşlılarda rastlanan bu kanser tipinde tiroid'deki kitle çok hızlı gelişip büyüyerek, komşu organları da etkileyebilir.' değerlendirmesinde bulundu.
Hastalığa karşı bilinçli ve zamanında hareket etmenin hayat konforunun sürdürülmesi içinde önemli olduğuna işaret eden Yiğitbaşı, Uygun bir cerrahi müdahalenin başarılı bir tedavi sağlayacağının altını çizdi. Cerahi müdahalenin atılacak adımlar içinde vazgeçilmez bir yeri olduğunu ifade eden Yiğitbaşı, 'Boyutu 1 cm'den küçük, erken olgularda tiroid organının bir yarısının çıkarılması bile yeterli olabilmekle beraber, organın tümünün çıkarılması tavsiye edilen cerrahi yöntemdir. Tümörün boyutu, hastaya ait risk faktörleri ve ameliyat öncesi tetkiklerin sonucuna göre tiroid organı dışında, boynun merkezi veya yan bölgelerindeki lenf bezelerinin çıkarılması da gerekebilmektedir. İşlemin boyutuna göre, kanama, ses siniri hasarı, kalsiyum metabolizmasının bozulması gibi komplikasyonlar düşük oranlarda da olsa söz konusu olabilir. Bu komplikasyon oranları, deneyimli cerrah ve yeterli ameliyathane ekipmanları ile en aza indirilebilir.' dedi.
Papiller ve Folliküler tip kanserlerin cerrahi tedavisini takiben, bir kısım hastaya hücresel düzeydeki kalıntıları yok etmek için 'Radyoaktif İod Tedavisi' de uygulandıktan sonra, hastaların tamamına yakınında 10 hatta 20 yıllık hastalıksız yaşam imkanı sağlanabildiğini belirten Yiğitbaşı, 'Tedavisi tamamlanan hastalar, organ eksikliğine bağlı hormonal dengesizlik için ilaç kullanmak suretiyle sağlıklı yaşamlarına devam ederler.' dedi.
Tiroid bezinin boynun ön kısmında ve enerji-protein metabolizmasında önemli bir yeri olan unsur olduğunu anlatan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. M. Rafet Yiğitbaşı, hastalığın teşhisinin genel itibarla belirti vermemesi nedeniyle zorlaştığını söyledi. Hastalığın hemen hemen hiç belirti vermeden ilerlemesine dikkat çeken Yiğitbaşı, sadece bazı vakalarda oluşan nefes darlığı, boğazda sıkıntı hissi, yeme zorluğu, lenf bezlerinin şişmesi ve ses kısıklığı gibi şikayetlerle karşılaştıklarını anlattı. Tiroid organı içinde bulunan nodül probleminin sıklıkla karşılaşılan bir durum olduğunu belirten Yiğitbaşı, 'Nodül problemi; çoğunluğu zararsız olmakla birlikte, kanser tanı ve tedavisini ilgilendiren yönü ile titiz değerlendirmeyi gerektirir. Tiroid kanseri, çok sık görülen iyi huylu tiroid nodülleri ile ortak semptom ve bulguları paylaştığından önemli bir sağlık sorunu olarak da ele alınmalıdır.
Tiroid'de tek ve sert bir nodül tespiti, çoğul nodüller arasında baskın ve ilerleyen bir nodül fark edilmesi, ultrasonografik incelemede bazı karakteristik bulguların varlığı ve boyun lenf bezelerinde büyüme gibi bir durumda tiroid kanserinden şüphelenilmektedir. Hastalara bu durumda mutlaka ince iğne biyopsisi planlanmalıdır. Tanı, şüpheli tiroid nodülü veya lenf bezesinden, ultrason rehberliğinde yapılacak ince iğne biyopsi materyelinin patolojik incelenmesi sonucunda kesinleşir. Boyun ultrasonu ve biyopsi en önemli tanı araçları olup, hormon düzeylerinin ölçülmesi ve tiroid sintigrafisi kanser tanısında fazla önem arz etmezler.' dedi.
ÇOCUKLARDA FİLM VE TOMOGRAFİLERE DİKKAT!
Yaşanılan çevredeki radyoaktivite ve yoğun manyetik alan, çocukluk çağında tanı veya tedavi amaçlı radyasyona maruz kalmanın tiroid kanseri açısından risk faktörleri oluşturduğunu belirten Yiğitbaşı, iyot alımında yaşanan dengesizlik ya da tiroid dokusunu bozan iltihapların da bu kanser türüne zemin hazırlayabileceğini kaydetti. Yiğitbaşı, 'Her biri farklı özellik ve davranışlara sahip 4 farklı tiroid kanseri tipi bilinmektedir. İlk iki tip olan Papiller ve Folliküler Kanser'ler normal dokuyu iyi taklit eden hücre yapısına sahip olup, tüm tiroid kanserlerinin yüzde 80'den fazlasını oluşturmaktadır. Yavaş seyirli ve tedaviye iyi cevap verme özellikleriyle bilinirler. Bu kanserlerin uygun tedavi edilmesiyle birlikte 20 yıldan uzun bir yaşam beklentisinden bahsedilebilir. Tüm tiroid kanserlerinin yüzde 5-10'unu oluşturan Medüller Kanser 1/3 oranında ailevi geçişlidir. En az görülen kanser tipi ise Anaplastik Kanser'dir. Yaşlılarda rastlanan bu kanser tipinde tiroid'deki kitle çok hızlı gelişip büyüyerek, komşu organları da etkileyebilir.' değerlendirmesinde bulundu.
Hastalığa karşı bilinçli ve zamanında hareket etmenin hayat konforunun sürdürülmesi içinde önemli olduğuna işaret eden Yiğitbaşı, Uygun bir cerrahi müdahalenin başarılı bir tedavi sağlayacağının altını çizdi. Cerahi müdahalenin atılacak adımlar içinde vazgeçilmez bir yeri olduğunu ifade eden Yiğitbaşı, 'Boyutu 1 cm'den küçük, erken olgularda tiroid organının bir yarısının çıkarılması bile yeterli olabilmekle beraber, organın tümünün çıkarılması tavsiye edilen cerrahi yöntemdir. Tümörün boyutu, hastaya ait risk faktörleri ve ameliyat öncesi tetkiklerin sonucuna göre tiroid organı dışında, boynun merkezi veya yan bölgelerindeki lenf bezelerinin çıkarılması da gerekebilmektedir. İşlemin boyutuna göre, kanama, ses siniri hasarı, kalsiyum metabolizmasının bozulması gibi komplikasyonlar düşük oranlarda da olsa söz konusu olabilir. Bu komplikasyon oranları, deneyimli cerrah ve yeterli ameliyathane ekipmanları ile en aza indirilebilir.' dedi.
Papiller ve Folliküler tip kanserlerin cerrahi tedavisini takiben, bir kısım hastaya hücresel düzeydeki kalıntıları yok etmek için 'Radyoaktif İod Tedavisi' de uygulandıktan sonra, hastaların tamamına yakınında 10 hatta 20 yıllık hastalıksız yaşam imkanı sağlanabildiğini belirten Yiğitbaşı, 'Tedavisi tamamlanan hastalar, organ eksikliğine bağlı hormonal dengesizlik için ilaç kullanmak suretiyle sağlıklı yaşamlarına devam ederler.' dedi.