Maşalacı "Biz kadın deyince ne anlamalıyız?"
MHP Kastamonu İl Başkanı Hacı İbrahim Maşalacı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle mesaj yayımladı.
Her yıl 8 Mart günü geldiğinde, hem ülkemizde hem de dünya üzerinde kadınlar konuşuluyor, kadınlarla ilgili değerlendirmeler herkesin malumat müktesebatı çerçevesinde yapılıyor.
Bu konuda vicdani farkındalık düzeyinin küresel ölçekte yükselişi şüphe yok ki memnuniyet vericidir.
Mazisi 161 yılı bulan demokratik nitelikli bir mücadelenin yıldönümünde kadın haklarıyla ilgili herkes, yerkürenin her zemininde kanaat ve yorumlarını paylaşıyor.
Aynısı ülkemizde de gerçekleşiyor, ülkemizde de gündeme geliyor.
8 Mart 2018'de Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle çok sayıda toplantı, panel, konferans, münazara, hatta münakaşa yapılacağı bellidir.
Biz kadın deyince ne anlamalıyız ?
Beşik sallayan anne, çocuğunu doyurup, giydirip büyüten ebeveyn mi ?
Biz kadın denildiğinde neyi görmeliyiz ?
Evini çekip çeviren, eşine destek veren, aşını işini dert eden bir fedakrlık anıtı mı ?
Biz kadını nasıl tarif etmeliyiz ?
Şeref ve namus timsali, ar ve iffet simgesi mi ?
Kadına baktığımızda neyin mahcubiyetini yaşamalıyız ?
Dinmeyen şiddetin mi ? Verilmeyen değerin mi ? Eksilmeyen istismar ve cinayetlerin mi ?
Kadına baktığımızda bu söylediklerimin hepsi fazlasıyla vardır ve karşımızdadır.
En temel sorun, en bariz ayıp kadının bir insan olduğu gerçeğinin unutuluyor, umursanmıyor oluşudur.
Kadın her şeyden önce bir insan, her şeyden önce eşref-i mahlûkattır.
Bozkırın tezenesi merhum Neşet Ertaş kadınları tarif ederken; 'Kadınlar insandır, biz ise insanoğlu' sözüyle muazzam bir teşhis hüneri göstermiş, mutlak bir doğruya temas etmiştir.
Ancak kadınların gönülleri yıkılmaktadır.
Kadınlar şiddete, istismara, tacize maruz kalmaktadır ki, bu dehşet tablosu insanım diyen, vicdan sahibi her kişi için utançtır.
Hz. Mevlana diyor ki: 'Gönül yıkmak, Kbe yıkmaktan daha büyük bir günahtır.'
Peki, yıkılanı nasıl onaracağız ?
Yıkımı nasıl engelleyeceğiz ?
Düşeni nasıl ayağa kaldıracağız ?
Fiziksel, duygusal, psikolojik şiddete uğrayan kadınlarımıza ne diyeceğiz, onlarla nasıl helalleşeceğiz ?
Sürekli kadına şiddetten yakınma vardır, konu herkesin dilindedir.
Sokak ortasında, adliye önünde, ev veya meskenlerin içinde, işyerlerinde hunharca öldürülen kadınlar sadece Türkiye'nin değil, sadece bölge ülkelerinin değil, tüm insanlığın kanayan yarası, kanatlanmış çığlığıdır.
Bu çığlık masumdur, bu çığlığın gözü yaşlıdır.
Ülkemizde 2017 yılı içinde 408 kadın katledilmiştir.
Bunların çoğunluğu ise ya devlet koruması altındayken ya da boşanma davası sürerken hedef olmuşlardır.
Bu yılın Ocak ayında 28, Şubat ayında ise 47 kadın cinayeti işlenmiştir.
Yine 2017 yılında, 101 tecavüz, 247 taciz vakası yaşanmıştır.
376 kız çocuğu cinsel istismar felaketinin kurbanı haline gelmiştir.
İstismar suçuna getirilecek cezalar ister kimyasal isterse de ebedi mahkûmiyet olsun, sonuna kadar uygulanmalı, sonuna kadar istismarcıların hesabı görülerek iyi hal falan da dikkate alınmamalıdır.
Amacım kadına, çocuğa yönelen anormal vandallıkları, aşağılık saldırıları bir nebze de olsa deşifre etmek, herkese göstermektir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ya; 'Şuna inanmak gerekir ki; dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.'
Böyle bir eser sahibi insan varlığına kıyılması karşısında ne zaman ayağa kalkacağız?
Her şeyden malumat sahibi olurken, duyduğumuz, haberini aldığımız veya okuduğumuz şiddet sahnelerine daha ne kadar tepkisiz kalacağız ?
Aydınız, moderniz, çağdaşız, Cumhuriyet'in bekçisiyiz diye afra tavra satanlar kadınları sadece çıkarları doğrultusunda akıllarına getiriyorlar.
Diğer taraftan meczubun birisi çıkıyor, kadınlara kocalarından dayak yedikleri için şükretmelerini tavsiye edebiliyor.
Meselenin tuhaf yanı ise, bunu da din ve diyanet adına yapabiliyor.
Asansöre yabancı bir erkek ile kadının birlikte binmesinin sakıncalarından utanmadan, sıkılmadan, yüzü kızarmadan bahsedebiliyor.
Ne ara bu kadar sapık türedi ?
Hangi ara kadınlarımıza, çocuklarımıza göz koyan ahlaksızların, onları töhmet altında bırakan alçakların sesi çıkmaya başladı ?
Her kadın ve çocuk istismarı insanlığa ihanettir.
Ve hiçbir ihanet cezasız bırakılmamalıdır.
Her kadın cinayeti istikbalimizin kalbine indirilmiş hançer, Türk-İslam medeniyetinin ufkuna gerilmiş kanlı gömlektir.
Biz bu hançeri kırmalıyız, bu gömleği ise kararlılıkla yırtmalıyız.
Hala istismarları ve işlenmiş cinayetleri konuşuyor olmaktan, bu zulmü önleme adına bir arpa boyu mesafe alamamaktan ızdırap duyulması lazımdır.
Yaşanan felaketler kadar, bir de hiç gündeme yansımayan, yansıtılmayan pek çok mağduriyetler olduğu kuşku götürmez bir gerçektir.
Korkudan, tehditten, baskıdan dolayı konuşmaktan çekinen kadın veya çocuklarımızın elinden tutmak, onların derdine derman olmak aynı zamanda insani, aynı zamanda vatandaşlık görevidir.
Kadın demek insan demektir.
İnsanın mutsuz olduğu yerde devlet istikrarlı olamaz.
İnsanın korku içinde olduğu yerde asayiş ve huzurdan iz bulunamaz.
Kadın ailedir, kadın annedir, kadın vatandır, kadın ülkedir, kadın gelecektir, kadın gelecek nesillerin teminatıdır.
Şerife Bacı'ya bakınız bunu görürsünüz.
Halime Çavuş'a bakınız aynısını görürsünüz.
İl Bilge Hatun'a bakınız aynısını görürsünüz.
Hayme Ana'ya bakınız aynısını görürsünüz.
Kahraman Türk kadınına bakınız buna şahitlik edersiniz.
'Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz' diyen aziz milletimiz, kadına uzanmış her kirli el sahibine hak ettiği cezayı vermeye, her bedeli ödetmeye hamd olsun kararlıdır, buna da gücü yetecektir.
Eğer var olacaksak, eğer geleceği şuurla kavrayıp, irademizle kaleme alacaksak kadına yönelik şiddeti durdurmalı, katilleri ve şiddet faillerini toplumdan tecrit etmeliyiz.
Hapisse hapis, hadımsa hadım, idamsa idam, neyse gereği yapılmalıdır.
Kim ki, kadına bir fiske vurduysa, kim ki, kadına küfür ve hakarete yeltenmişse buna pişman edilmelidir.
Bunları yapmazsak gelecek elimizden kayıp gidecektir.
Hukuki, siyasi, tıbbi, vicdani, ahlaki tedbir ve tecrübelerle şiddeti kaynak yerinde kurutmalıyız.
Şiddetin anatomisi, şiddetin psikolojisi ve sosyolojisi üzerine konunun uzmanları, bilim insanları muhakkak suretle çalışmalıdır.
Söz konusu çalışma tüm vatan sathında yapılmalıdır.
Bu da bir beka meselesidir, ertelenmesi, geciktirilmesi çok ciddi mahsurlara yol açacaktır.
Kadın hak ettiği toplumsal mevkii almalı, siyasetten ticarete, ekonomiden sanata, eğitimden spora layık olduğu mertebelere ulaşmalı, yalnızca şiddet konuşulurken hatırlanmamalı, yalnızca 8 Mart'a sıkıştırılmamalıdır.
Bu sorumluluk hepimizin omuzlarındadır. Unutmayınız ki, kadınlar kadar güçlüyüz, kadınlar kadar insanınız, kadınlar kadar medeniyiz.
Kastamonu'muzdaki hanımefendiler başta olmak üzere, tüm kadınlarımızın, aziz şehitlerimizin tüm muhterem annelerinin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyor, saygılarımı sunuyorum.'