Hazreti Pir Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri
Hazreti Pir Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri kimdir? Nerede doğmuştur? Nerede eğitim almıştır? Şeyhi kimdir? Kabri nerededir?
Pir Şaban-ı Velî Hazretleri (k.s.), Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinin Gökçeağaç Bucağına bağlı Çakırçayı Köyü'nün Cimdâr Mahallesi'nde dünyaya geldi. Hz. Pir'in doğum tarihi hakkında kesin bilgilerimiz olmamakla birlikte müze kayıtlarında M. 1497 tarihine rastlanmıştır. Ancak bu bilginin yanındaki notta bu tarihin kesin olmadığı ifade edilmiştir. Sefine-i Evliya'da ise doğum tarihinin M. 1499 yılına kaydedilmesi Pir'in 1490'lı yıllarda dünyaya gelmiş olabileceğini gösterir.
Hz. Pir Şaban-ı Velî (k.s.), henüz dünyaya gelmeden babasını kaybettiği için yetim, üç yaşlarında iken annesi vefat ettiğinden öksüz kalır. Daha sonraki hayatı, hayırsever bir hanımın yanında geçer. Bu hanım, Şaban Efendi'yi, manevi evlâtlığa kabul etmekle birlikte tahsilini yapmasında maddi ve manevi yardımlarını esirgemez. Hatta tahsilini tamamlaması için İstanbul'a gönderir.
Hz. Pir, ilk tahsilini Taşköprü'de yapar. Aklî ve naklî ilimleri özellikle Kuran, hadis, tefsir ilimlerinde bilgilerini derinleştirmek için Kastamonu'ya gelir. Ancak memleketindeki tahsille yetinmeyerek ilim ve fazilet diyarı olan İstanbul'a gider ve
tahsilini İstanbul Fatih Medreseleri'nde tamamlar. Öğrenim yıllarında güzel ahlâkı, ağırbaşlılığı ve çalışkanlığı ile hocalarının teveccühüne mazhar olur.
Şaban Efendi (k.s.), zahiri ilimlerle tatmin olmaz ve irfan yolunda kendini irşat edecek bir mürşid-i kâmil aramaya başlar. İstanbul'daki bazı şeyhlere halini arz etmesine rağmen gönlü bir türlü bunlara meyletmeyerek arayış içinde ilahî hidayeti gözlemek yolunu tutar. Bu arada Fatih Medreseleri'nden icazetnamesini de alır. Hocalarının medresede müderris olarak kalma teklifine karşılık, kararını vermek için müddet ister.
O gece istiharesinde bir sesle: "Sılaya dön, sana kurtuluş oradadır" diye emir verilir. Memleketine dönmek için manen işaret alan Şaban Efendi, hocalarıyla helâlleşerek bir arkadaşıyla birlikte Bolu üzerinden Kastamonu'ya gitmek üzere yola çıkar. Sılaya giderken yol üzerinde bulunan adını ve methini duyduğu Hayreddin Tokadî Hazretleri'ni ziyaret etmek ister.
Hz. Pir Şaban-ı Velî (k.s.), Tokadî Hazretleri hakkında bazı bilgiler edinmiştir. Bolu'ya yaklaştığı zaman Bolu'dan İstanbul yoluna doğru gitmekte olan iki derviş görür.
Karşılaştığı dervişler:
-Azizimiz Hayreddin-i Tokadî Hazretleri: "Kastamonulu Şaban Efendi, İstanbul'dan dönüyor, onu alın dergâha getirin" buyurdu. Biz, İstanbul'dan gelen Kastamonulu Şaban Efendi'yi bekliyoruz derler.
Bunun üzerine Pir Şaban-ı Velî Hazretleri:
-Kastamonulu Şaban benim, der ve iki dervişle Hayreddin-i Tokadî Hazretleri' nin dergâhına gitmek üzere yola koyulur.
Akşam üstü Tokadî Hazretleri'nin huzuruna varırlar. Yatsı namazlarını tekkede kıldıktan sonra oradaki zikir halkasına katılırlar. Zikir biter, dua ve niyazlarda bulunulur. Ancak Şaban Efendi, bir türlü kendinde kalkacak derman bulamaz. Üç gün bu böyle devam eder ve onlar üç gün dergâhta misafir kalırlar.
Üçüncü gün Pir Şaban-ı Velî Hazretleri'nin arkadaşı:
-Üç gündür burada kaldık. Artık destur isteyelim, deyince
Pir Şaban-ı Velî Hazretleri, gözlerinde biriken yaşları silerek:
-Kardeşim! Onlar, bir zincir-i taifedir. Âşıklar kendi taraflarına ve silsilelerine çekerler. Onların cezbeleri galip geldi. Var, sen güle güle git. Bana burada kalmak göründü, deyip arkadaşını uğurlar.
Tokadî'nin dergâhında kalan Hz. Pir Şaban-ı Velî, Hayreddin-i Tokadî Hazretleri'ne bîat eder. Tam on iki sene Tokadî Hazretleri'nin rahle-i irşadında kalır ve canla, gönülle hizmete talip olur. Nefsini ve ruhunu mürşidi yoluna adar. Sonunda mazhar-ı hilâfet olur. Hayreddin Tokadî Hazretleri, hilâfet duasını yaptıktan sonra ona icazet vererek:
-Sana hilâfet verildi, memleketine dön! İrşat soframızı orada kurarak âşık ve sadıkları irşat edip tarikatı neşrediniz buyurur.
Şeyhi Tokadî Hazretleri'nin emriyle Pir Şaban-ı Velî Hazretleri, Bolu'dan Kastamonu'ya gitmek üzere yola çıkar. Ancak yolda gönlünden: "Kastamonu'ya gitmesine gideceğim, ama halk benden keramet bekleyecektir. Velîlerden keramet beklemek, insanın fıtratında vardır, oysa ben, kendimde böyle bir varlık ve bir güç göremiyorum" diye geçirir.
Sonra arkadaşına:
-Ben, Bolu'ya azizimin yanına geri döneceğim, Kastamonu'ya azizim için gidiyordum der.
Arkadaşı:
-Şaban Efendi, sana şunu söyleyeceğim: 'Senin şeyhin Tokadî Hazretleri'nden şüphen var mı? Madem ki, sana irşat görevi verdi, demek ki sen de o yeteneği gördü' der.
Bu sözün üzerine Pir Şaban-ı Velî Hazretleri:
-O ne demektir? Benim şeyhim 'Sultanlar Sultanı'dır. Benim bu konuda ne şüphem olabilir ki? diye cevap verir.
Arkadaşı:
-Peki, öyleyse Kastamonu'ya gitmekte niye tereddüt ediyorsun? Hazret neyi buyurmuşsa sen onu yap, diye arkadaşının lisanından Hayreddin Tokadî Hazretleri konuşur.
Hal böyle olunca Pir Şaban-ı Velî Hazretleri, yoluna devam eder ve 1530 yıllarında Kastamonu'ya varır.
Hz. Pir'in şehre gelişi hakkında pek çok rivayetler söylenir. Bunlardan biri şöyle anlatılır:
O zamanlar Kastamonu'da Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri'nin soyundan İsa Dede vardı. Onun ermişliği halkın dilinde gezerdi. Bir gün İsa Dede, dervişleriyle otururken başını uzaklara doğru kaldırıp:
-Canlar! Bolu yöresinden bir kâmil boyacı geliyor. Varın karşı çıkın, ağırlayın onu, der.
Dervişler, yola düzülürler. Derbent adlı yere kadar yürürler. Ancak ortalıkta bir can göremezler. Az sonra uzaktan yavaş yavaş kendilerine doğru gelen bir hayâl belirir. Yaklaşınca fark ederler. İçlerinden biri Hz. Pir'i yeninden tutar.
-Selâmünaleyküm! Nereden gelip nereye gidiyorsunuz? der.
Hz. Pir:
-Hak'tan geldik Hakk'a gideriz, buyurur.
Kalabalık onun Şaban Efendi olduğunu anlayamaz. İsa Dede'nin söylediği kâmil boyacı bu değil, diyerek geri dönerler.
Bir rivayete göre: Pir Şaban-ı Velî Hazretleri, şehre yakın bir yerde bulunan içi boşalmış bir çınarın gövdesinde halvete girer. Burada ibadet ve taatla meşgul olur.
Aradan üç beş gün geçer. Dervişler, bekledikleri İsa Dede'nin bahsettiği kendilerini irşat edecek o kâmilin, o büyük insanın konuştukları halde tanıyamadıkları yolcu olduğunu anlarlar. Bir grup Kastamonu'lu, tekrar o yere dönerek çınarın dibine gelir:
-Efendim, biz burada sizin hasretinizle yanıp tutuşuyoruz. Gelin artık, diyerek Şaban Efendi'yi çağırırlar.
Şaban Efendi, davete uyarak halvete girdiği ağacın gövdesinden çıkar ve kendisini çağıranlarla beraber yürümeye başlar.
İşte o zaman günlerce bu seçilmiş insanı bağrında barındıran ağacın ondan ayrılmaya dayanamayarak ardınca gelmekte olduğu görülür. Bu hali görenler, büyük bir heyecan ve hayret içinde kalırlar. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan Şaban Efendi de başını hafifçe geriye çevirerek:
-Esrarımızı seninle paylaştıksa sırrımızı faş et, demedik diyerek ağacı durdurur.
Velhasılı pek çok rivayet olmakla beraber bunlar, aklın maverası yani aklın ötesidir. Keramat-ı ilahiyyedir.
Pir Şaban-ı Velî Hazretleri, Kastamonu'ya gelişinin ilk zamanları, Seyyid Sünnetî Mescidi yakınlarındaki Cemaleddin Cami avlusuna iner. Bir süre burada münzevî bir hayat geçirir. Seyyid Sünnetî Mescidi'nde bulunan halvethanelerin birinde erbaine niyet eder ve erbaini tamamlar. Onun kemalatının farkına varan halk, Hz. Pir'in sohbetlerine iştirak eder. Ancak o tarihlerde mescidin şehrin dışında bulunması nedeniyle Şaban Efendi'yi Honsalar Mahallesi'ndeki Honsalar Cami'ne davet ederler. Şaban Efendi, bu camide va'z ve nasihat ve irşat ile meşgul olur. Daha sonra çıkan yangında Honsalar Cami yanar. Camiyi yeniden yaptırmak isteyen dervişlere Şaban Efendi izin vermeyerek: 'Bu yanıkta bir hikmet vardır,' buyurur.
Yangının ardından Şaban Efendi, Hisarardı Seyyid Sünnetî Mescidi'ne yakın bir eve taşınır ve irşat görevini Seyyid Sünneti Hazretleri'nin yaptırdığı dergâhta devam eder. Pir Şaban-ı Velî Hazretleri'nin irşadı o dereceyi bulur ki, dâr-ı bekaya erinceye kadar üç yüz atmış halife yetiştirir.
Hz. Pir (k.s.), M. 1569 yılında Hakk'a yürür. Kendi dergâhının bahçesine defn edilir. Şu anda Hz. Pir Külliyesi içinde medfundur. Kabr-i şerifleri, çok müzeyyen olmakla beraber kabrinin etrafında kendinden sonra gelen, ondan fazla azizanın kabirleri, aynı kubbe altındadır.
Şaban Efendi (k.s.) kısa sürede Kastamonu halkı tarafından gerek İstanbul medreselerindeki ilm-i zahiriyle gerek tahsilinden sonraki Hayreddin Tokadî Hazretleri'nin yanında gördüğü manevi eğitim ve terbiyenin sonucu safiyete erişmiştir. Yüzlerce derviş kendisinden feyz almıştır.
Hz. Pir hakkında pek çok kitaplar yazılmıştır. Duyulmasını istemediği hâl ve keramatı, birçok kişi tarafından zahir olmuştur.
Bunlardan biri, şöyle anlatılır:
Kastamonu'ya varınca bir dergâh açmış, halktan birisi gelip
-Sen ne iş görürsün, demiş?
Pir Şaban-ı Velî Hazretleri:
-Kalp kalaylarım, diye buyurmuş.
Vatandaş, onu kap kalaylarım diye anlamış ve evine gidip bir çuval bakır kap getirerek:
-Şunları kalaylayıver, demiş.
Pir Şaban-ı Velî Hazretleri:
-Biz kalp dedik, ama sen kap anlamışsın. Neyse zahmet etmişsin, getirmişsin. O işi de görüverelim. Yarın gel, al demiş. Ertesi günü çuvalın ağzı bile açılmadığı halde çuvalın içindeki kapların pırıl pırıl olduğu görülmüş.
ŞEYH ŞABAN-I VELİ KÜLLİYESİ
Seyyid Sünneti Efendi tarafından 1490 Miladi yılından önce vücuda getirilmiştir. Külliye bünyesinde cami, türbe, dergah, kütüphane, asa suyu ve şadırvan ile dergah evleri mevcuttur. Vakıflar İdaresine tescillidir.
Dergah Evleri: Cami ile aynı tarihlerde caminin banisi tarafından yaptırıldığı tahmin edilen dergah, 1261/1845 yılında Sultan Abdülmecid'in emriyle Kastamonu Kaymakamı Salih Ağa tarafından esaslı şekilde tamir edilmiş, alt yapılar yenilenmiş ve ihata duvarıyla külliye çevrilmiştir. Günümüze ulaşan iki konak ve ortasındaki müze binası 1318/1900 yılında Azdavaylı Mahmut Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Müze olarak kullanılan ortadaki binada Hz. Pir şeyh Şaban-ı Veli'nin özel eşyaları, dini-tarikat eşyaları ile Kastamonulu hattatlara ait hat eserleri sergilenmektedir.
Camii: Seyyid Sünneti Efendi tarafından 1490 Miladi yılından önce yaptırılmıştır. Caminin ilk şekli bilinmemektedir. 988/1580 yılında Sultan 3. Murad'ın hocası ve mürşidi Şuca Efendi, Seyyit Sünneti Efendi mescidini genişleterek bugünkü haliyle camiyi yaptırmıştır. Cami, 1702, 1748 ve 1950 yıllarında tamir görmüştür. İbadete açıktır.
Türbe: Ömer Kethüda ve Ulema ile Halk tarafından 1020/1611 yılında yaptırılmıştır. Sultan Ahmed'in şehzadesi Sultan Osman zamanında Ömer Kethüda yapımına başlamış, ancak yersiz harcama ve israf bahanesiyle Nasuh Paşa tarafından idam edilince inşaat yarım kalmıştır. İki yıl sonra ulema ve halkın katkıları ile tamamlanmıştır. Türbeye doğu tarafından açılan tali kapı, Vezir Kurşuncu zade tarafından 1028/1618 yılında yaptırılmış ve harem denen bir bölüm eklenmiştir.
Kütüphane: Türbe ile aynı tarihlerde yapılmıştır. Dolayısıyla banisi de türbenin banileri olmalıdır. Günümüzde alt katı ibadethane, üst katı ise dernek odası olarak kullanılmaktadır.
Asa Suyu: Mehmet Feyzi Efendi: “Nuh Tufanı'nda Cebrail (A.S.) Kabe civarından dört avuç toprak alarak dünyanın dört ayrı yerine atmıştır. Bu yerlerden birisi de Hz. Pir civarıdır. Nitekim bölgenin taşlık yapısı Mekke kayalıklarına benzediği gibi ASA SUYU'nun tad ve kokusu da ZEMZEM ile aynıdır” demiştir.
Şadırvan: Fatma Hanım tarafından 1318/1900 yılında yaptırılmıştır. 1318 yılının Recep ayının ilk gününde yaptırıldığı rivayet edilmektedir.