Geçmeyen Ses Kısıklığına Dikkat Uyarısı
Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Kulak, Burun Ve Boğaz Bölümünde Görevli Prof. Dr. Harun Doğru, Üç Haftadan Daha Uzun Süren Ses Kısıklığı Ya Da Boyun Ağrısı Şikayetlerinin Baş Ve Boyun Kanserinin Habercisi Olabileceğini Belirtti.
(İHA) - Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Kulak Burun ve Boğaz Bölümü'nde görevli Prof.Dr. Harun Doğru, üç haftadan daha uzun süren ses kısıklığı ya da boyun ağrısı şikayetleri baş ve boyun kanserinin habercisi olabileceğini belirtti.
Tümörlerin vücutta yayılmasının genellikle lenf sistemiyle olduğunu belirten Prof. Dr. Harun Doğru, 'Vücudun lenf sisteminin üçte birinden fazlası boyunda bulunuyor. Bundan dolayı bir akciğer hatta böbrek tümörünün bile boyunda yayılımı sonucu bir kitle tümör oluşabilir. Ancak baş ve boyun kanserinin nedeni diğer kanser türlerinde de olduğu gibi tam olarak belli değil. Tedavide kanserli bölgeye göre farklı yöntemler izlenmektedir' diye konuştu.
'BOYUNDAKİ ÜÇ ÇİFT BÜYÜK TÜKÜRÜK BEZİNDE TÜMÖR GÖRÜLEBİLİR'
Gırtlak kanserinin toplumda en sık görülen baş ve boyun kanseri türü olduğuna vurgu yapan Prof.Dr. Doğru, 'Nefes borusunun girişinde, ses telleriyle nefes borusunun kapak kısmında görülen tümörleri kapsıyor. Boyunda en sık yayıldıkları yerde lenf sistemi boyunda kitle yapıyor. Bunun dışında boyunda bulunan üç çift büyük tükürük bezinde de tümör görülebiliyor' ifadelerini kullandı.
'TÜTSÜLÜ ET DUDAK KANSERİ SEBEBİ OLABİLİR'
Nazofarenks adı verilen tümörlerde, HPV virüsünün 16. tipinin daha çok etken olduğunun bilindiğine vurgu yapan Prof. Dr. Doğru, 'Dudak kanserine ise, doğuda özellikle yaygın olan tütsülü et yemek gibi alışkanlıkların etkili olduğu düşünülüyor. Tümörlerde tanı yöntemi ve hastanın şikayetinin analizi çok önemli. Tanı yöntemleri tümörün türüne göre değişkenlik gösteriyor' şeklinde konuştu.
'KAN TAHLİLLERİ TEŞHİS KOYUCU DEĞİL'
Nazofarenks tümörlerinde ya da ağız içinde bulunan tümörlerde tanı için mutlaka parça alındığını ve patolojik inceleme sonrası tanı konulduğunu söyleyen Prof.Dr. Doğru, 'Kan tahlillerinin baş ve boyun tümörlerinde teşhis koydurucu özelliği bulunmuyor. Daha çok görüntüleme yöntemleri ve belirginleşmiş kitlelerden alına cerrahi materyallerin patolojik incelemesi önemlidir.Baş ve boyun kanserlerinde birincil tedavi cerrahidir. Geniş bir emniyet marjıyla tümör çıkarılır. Bazı büyük nazofarenks tümörlerindeyse cerrahi yerine radyoterapi ve kemoterapi uygulanıyor' ifadelerini kullandı.
CERRAHİ MÜDAHALEDE ERKEN TANI
Geniş alana yayılan radikal bir cerrahiden kurtulabilmenin tek yolunun erken tanı olduğuna vurgu yapan Prof.Dr. Doğru, sözlerini şöyle tamamladı:
'Erken tanı konulduğunda bu radikal işlemler yerine daha fonksiyonel ve lokal ameliyatlar yapılarak organı kurtarma amacına gidilebilir, ancak tümör yayılmışsa öncelikli amaç hayat kurtarmak. Kansere karşı biyolojik ritmi, metabolizmayı bozan faktörlerden uzak durmak gerekiyor.'
Tümörlerin vücutta yayılmasının genellikle lenf sistemiyle olduğunu belirten Prof. Dr. Harun Doğru, 'Vücudun lenf sisteminin üçte birinden fazlası boyunda bulunuyor. Bundan dolayı bir akciğer hatta böbrek tümörünün bile boyunda yayılımı sonucu bir kitle tümör oluşabilir. Ancak baş ve boyun kanserinin nedeni diğer kanser türlerinde de olduğu gibi tam olarak belli değil. Tedavide kanserli bölgeye göre farklı yöntemler izlenmektedir' diye konuştu.
'BOYUNDAKİ ÜÇ ÇİFT BÜYÜK TÜKÜRÜK BEZİNDE TÜMÖR GÖRÜLEBİLİR'
Gırtlak kanserinin toplumda en sık görülen baş ve boyun kanseri türü olduğuna vurgu yapan Prof.Dr. Doğru, 'Nefes borusunun girişinde, ses telleriyle nefes borusunun kapak kısmında görülen tümörleri kapsıyor. Boyunda en sık yayıldıkları yerde lenf sistemi boyunda kitle yapıyor. Bunun dışında boyunda bulunan üç çift büyük tükürük bezinde de tümör görülebiliyor' ifadelerini kullandı.
'TÜTSÜLÜ ET DUDAK KANSERİ SEBEBİ OLABİLİR'
Nazofarenks adı verilen tümörlerde, HPV virüsünün 16. tipinin daha çok etken olduğunun bilindiğine vurgu yapan Prof. Dr. Doğru, 'Dudak kanserine ise, doğuda özellikle yaygın olan tütsülü et yemek gibi alışkanlıkların etkili olduğu düşünülüyor. Tümörlerde tanı yöntemi ve hastanın şikayetinin analizi çok önemli. Tanı yöntemleri tümörün türüne göre değişkenlik gösteriyor' şeklinde konuştu.
'KAN TAHLİLLERİ TEŞHİS KOYUCU DEĞİL'
Nazofarenks tümörlerinde ya da ağız içinde bulunan tümörlerde tanı için mutlaka parça alındığını ve patolojik inceleme sonrası tanı konulduğunu söyleyen Prof.Dr. Doğru, 'Kan tahlillerinin baş ve boyun tümörlerinde teşhis koydurucu özelliği bulunmuyor. Daha çok görüntüleme yöntemleri ve belirginleşmiş kitlelerden alına cerrahi materyallerin patolojik incelemesi önemlidir.Baş ve boyun kanserlerinde birincil tedavi cerrahidir. Geniş bir emniyet marjıyla tümör çıkarılır. Bazı büyük nazofarenks tümörlerindeyse cerrahi yerine radyoterapi ve kemoterapi uygulanıyor' ifadelerini kullandı.
CERRAHİ MÜDAHALEDE ERKEN TANI
Geniş alana yayılan radikal bir cerrahiden kurtulabilmenin tek yolunun erken tanı olduğuna vurgu yapan Prof.Dr. Doğru, sözlerini şöyle tamamladı:
'Erken tanı konulduğunda bu radikal işlemler yerine daha fonksiyonel ve lokal ameliyatlar yapılarak organı kurtarma amacına gidilebilir, ancak tümör yayılmışsa öncelikli amaç hayat kurtarmak. Kansere karşı biyolojik ritmi, metabolizmayı bozan faktörlerden uzak durmak gerekiyor.'