Dyt. Güner ERBAY

İnanmak ve varlık

Dyt. Güner ERBAY

  • 208

Biz üç kardeşiz ve ben ortada olanım, yani ortanca. Uzun yıllar iki kardeştik ve ben de evin küçüğü! Evin küçüğü olmaktan çok sıkıldığım, hatta bıktığım zamanda kardeşim geldi dünyamıza. Abla olmayı öyle uzun zaman beklemiştim ki, tüm keyfini ve kıymetini bilmem gerekiyordu. Sonuçta ablalık söz konusu olduğunda, bana her zaman rol model olabilecek kişi önümde, yanımdaydı ve o kişi benim ablamdı!

Ortanca olmak büyük keyiftir. Sizden büyük bir kardeşinizin olması büyük bir lükstür, çünkü hazırda, cebinizde, her an size yardım edecek birisinin varlığı söz konusudur. Sizden küçük bir kardeşinizin olması; yol gösterip yönlendirebileceğiniz bir nevi ebeyenlik provası yapabileceğiniz şansı yakalamaktır. Üstelik hoşgörü becerinizi geliştirme imkanını elde ettiğiniz gibi; birazcık yaş farkı da varsa, karşılık beklemeden sevmeyi öğrenme imkanını da elde edersiniz.

Ablamla aramızda abla denecek kadar bir yaş farkı olmamasına rağmen, abla varlığını hissedebilmemi sağlayacak bir kardeşlik ilişkimizin olması, büyük bir şansımdı kuşkusuz. Bununla birlikte; yaş farkının en az düzeyde olması, akran ve arkadaş olabilme imkanını elde etmemizi de sağladı. Hal böyle olunca oldukça fazla sohbet ve fikir alışverişi yapma alışkanlığı ediniliyor. Ablamla din hakkındaki konuşmalarımızda, onun bana ısrarla  söylediği bir şey vardır. O, "Allah'a inanıyorsan geri kalan her şey teferruattır. En tepe noktada Allah'a inanmak yer alır" der. Kuşkusuz çok doğru bir söylem, ne var ki bu söylem, bana hep nedenini merak ettirmiştir. Neden en tepe noktada olan budur.

Bir süre önce, bu nedeni fark ettim sanırım. Bu fark ediş biraz acılı olsa da, insan niyeyse genellikle acılarla öğrenir! Senelerdir düşünürdüm neden şirk ve Allah'a inanmamak en büyük günahtır diye. Allah'ın bizim inanıp inanmamamıza ihtiyacı yok kuşkusuz. Öyle ise niye en büyük ve affedilmez günah inanmamaktır.

Anladım ki, her şeyin kilit noktası inanmakmış. İnancı sadece din boyutu ile değil, yaşam boyutunda, yaşamda olan her şeye karşı ele almak benim için düğümü çözen nokta oldu. İnanç nereye, neye girerse oraya, ona can veriyor. Var olmak inançla oluşuyor. Tersi durumunda yokluğa doğru yol alıyoruz. İnanç; azmi, mücadele gücünü ve sabrı beraberinde getiriyor. İnsan genel mizacı itibariyle üşengeç, ihmalkar, sabırsız ve de kötümserdir. İyimser olabilmek inançla mümkündür. Bizler, isteklerimize bir an önce ve en az uğraşı ile ulaşmak isteriz. Güzel ve büyük bir ödül varsa ve de inanıyorsak gayret edip sabrederiz. Yürüyeceğine inanmayan yürüyemez. Herhangi bir şeyi öğrenemeyeceğine inanan öğrenemez. Bu sebeple psikologlar çocukları öz güvenli yetiştirmeyi çok önemserler ve haklılardır da. Güvenmek inançla oluşur. İnanmak; bir şeyi doğru, gerçek olarak kabul etmek olarak açıklanıyor. Güvenmekse; inanarak dayanmak olarak açıklanıyor. Demek ki güvenmekte, bir sırt dayama söz konusu. Söz konusu olan öz güvense, dayadığımız sırt kendi yeteneklerimiz ve kapasitemiz oluyor. Kendi yetenek ve kapasitemize inandığımız oranda öz güvenli oluyoruz. Kendimizden sonra en çok güvendiğimiz anne ve babamızken, kendimizden önce inanıp güvendiğimiz de kuşkusuz ki Allah'tır.. Gençlik ve yetişkinlikte işin içine bir de karşı cinsle olan ilişkiler giriyor. Hayata karşı iki kişi olabilme lüksünü böylelikle elde edebiliyoruz. Eksik olan yarımımızı tamamlayabiliyoruz ve bizde eksik olan, bizi tamamlayan o yarımı, çok seviyoruz. Sevgimizi inancımız oluşturuyor. Onun, hayatın tüm güçlüklerinde yanımızda olacağına ve bizi kendisiyle eşdeğer önemde tutacağına inanıyoruz. İnanıp güvenerek sevgimizi oluşturuyoruz. Onlara olan bu inancın, dolayısıyla güvenin fos bir inanç ve güvenç olduğu birgün anlaşılırsa, sevgi tırtıklanarak azalıyor, hatta zamanla tamamen bitedebiliyor. Sevginin yok oluşu çok mühimdir esasında, çünkü varlık sevgide varlığını sürdürebilir. Meslekler bile sevilerek yapıldığında en güzel sonuçlara erişilir. Sevilen derslerde en iyi başarı yakalanır. Sevilen öğretmenlerin derslerinden daha yüksek notlar alınır. Herhangi bir şeye üstün yeteneği olmak başarıyı getirmez. Yeteneğin olan şeyi seviyorsan başarı gelir seni bulur ve bir var çıkar ortaya. İnanmak yoksa sevgi yok sevgi yoksa tüm alem yok olur. Ol deyip olduran Allah yokluğa giden yolu kapatmalı değil mi? Her türlü yokluğa giden yolu kapatansa inanmakmış. İnanmak varlık kapısıymış. Varlık kapısını açan anahtarmış.

Son yıllarda hep pozitif düşünün evrenden pozitifi çekin deniyor, ki ben de buna inanıyorum. Biliyorsunuz evrenin bir yerinde kocaman bir bilgisayar olduğuna inanıyorum ben. O bilgisayarla, bir bağlantımız var hepimizin fakat bu bağlantıdan habersiz yaşıyoruz! Bizdeki her düşünce ve duygu, belli bir seviyenin üstüne çıkınca, bu bilgisayardan cevap geliyor bize. Evrenden pozitifi ve negatifi böyle çekiyoruz kendimize. İstersek evrenden iyi enerjinin gelip bizi bulacağına inanalım, istersek Allah'ın bizi yalnız bırakmayacağına, hep yardım edeceğine, dualarımızı kabul ettiğine inanalım; ikisinde de söylenen aynıdır aslında ve ikisinde de inanmakla düğüm çözülür.. İğneden ipliğe her şeyi yaratan Allah, yarattığının devamlılığını her şeyin üstünde tuttuğu için, inanmayı en önemli şart olarak, tepeye yerleştirmiş olsa gerek çünkü devamlılık inanmakla mümkünleşiyor. Bu yüzden de peygamberimiz, kıyamet bile kopsa elinizde bir fidan varsa dikin diyor. Varlığın devamlılığı en temel esas olarak görülüyor. Varlık varlıkta kalmalı!

Yokluk savaşlarla, varlık barışla elde ediliyor.. Barış ise anlayışlı ve hoşgörülü olmayı gerektiriyor. Anlayış ve hoşgörü, kalbin titrerse mümkün olur. Kalpse sevmeden titreyemez. Sevginin besini inanmakmış; düşünüldüğüne inanmak, önemsendiğine inanmak, iyi olmanı istediklerine inanmak, iyi niyetli olduklarına inanmak, sevildiğine inanmak, sana ihtiyacı olduğuna inanmak gibi inançlarımızla fiziksel beğeninin ötesine geçip, ruhumuzda sevgimizi oluşturabiliyoruz. Aynı vücudumuzun gıdalarla beslenmesi gibi; sevgi de inandıklarımızla besleniyor. Uzun süren besinsizlikte ölen vücut gibi, sevgide uzun süren inançsızlıkta ölüyor. Önemsenmediğini anladığın davranışları yakaladığında, sevdiğinin iyi niyetinden kuşku duymaya başladığında, olumlu yöndeki, pozitifteki inancın olumsuz tarafa, negatife yöneldiğinde, sevgi de azalarak bitebiliyor. İnancını kaybedince dünyanı da kaybediyorsun. Tüm bu düşündüklerimden, yazdıklarımdan çıkardığım sonuç şudur ki; evet en büyük günah inançsızlıktır çünkü bizi yokluğa götürür. Bizimle birlikte tüm evreni de yokluğa götürür. İnançsızlığa katkı veren her davranış da, bence en büyük günahtır. Bir çocuğun öz güvenini yıkan her türlü davranış böylelikle en büyük günah listesine girebilir! Kendini bilmek, kendine inanmakla mümkün olur. Kendini bilen kişi, Allah'ını bilebilir. Öyleyse Allah'a  inanmak için de kendine inanmak gerekir. Kendine inanamayan Allah'ına nasıl inansın, değil mi? Birisinin kendine inanması baltalanırsa, Allah'a olan inancı da baltalanmış olur!!! Hepimize hayırlı kadir geceleri diliyor sevgilerimi gönderiyorum.

Yazarın Diğer Yazıları